14 Temmuz 2012 Cumartesi

Kahvenin İstanbul'a Gelişi ve Kahvehaneler

Kahvenin İstanbul'a Gelişi ve Kahvehaneler
Salah Birsel'in aktardığına göre "kahve Türkiye'ye, İstanbul'a 1543 yılında Kanuni Sultan Süleyman çağında gemilerle getirilir". Kahvenin daha sonra Fransa'ya (1653), ardından da Viyana ve Orta Avrupa'ya girmesini Türkler sağlamışlardır. İstanbul'daki ilk kahvehaneler, XVI. yüzyıl ortalarında açılır ve hemen yayılır.
"Peçevi, o yıl İstanbul'a Halep'ten Hakim adında bir herif, Şam'dan da Şems adında bir zarif geldiğini yazar. Bunlar Tahtakale'de birer dükkan açıp "kahvefüruşluk"a başlamışlardır. Keyiflerine düşkün kimi "yaranı safa" özellikle "okur-yazar makulesi"nden nice zarifler buralarda toplanır olmuştur. Kimi kitap okur, kimi tavla oynar, kimi satranca gömülür. Kimilerinin getirdiği "nevgüfte" gazeller ise sanat üzerine konuşmalara yol açar. Dostları bir araya getirmek için "nice akçeler ve pullar" sarf edip şölen yapanlar artık burada bir iki akçe kahve parası vermekle bir araya gelirler".
Aydınların, okur yazar grubunun toplanma mekanı haline gelen kahvehaneler, kısa zamanda anlaşmazlık konusu olur. Yobazlar, halkın kahvelere akın ettiğini, camilerin boşaldığını bahane ederek buralara gidilmemesi için fetva verirler, "kahveler kötülük ocağıdır, meyhanelere gitmek oraya gitmekten iyidir" sözleri yankılanmaya başlar. İmparatorluğun zayıfladığı, devlete karşı örgütlenmelerin görüldüğü dönemlerde ise kahvehaneler, işbirlikçilerin, muhbirlerin kolayca girebildikleri ve kontrol edilebilen toplanma mekanları olması dolayısıyla tercih edilir. Bu yüzden kahvehaneler bulunmaz birer açık mekandır.
Salah Birsel'in aktardığına göre, "1592'den sonra artık her sokak başında bir kahvehane vardır. Kışsahanlar, çengiler de bu kahvelerde hüner gösterirler". Kahveler, artık çeşitli gösterilere sahne olan, hünerlerin sergilendiği, dönemin sanatsal ve politik yaşamının tartışıldığı mekanlar haline gelir. Öyle ki kahvehanelere methiyeler dizilir, gölge oyunu ve çeşitli gösterilerin tadına buralarda varıldığı belirtilir: "Başka olur Hacivat'a başka lezzet verir Sonunda kamer hanım'ın eliyle uzatılan kahve".
Sayıları hızla artan kahveler ve kıraathaneler, aydınların önemli buluşma yerlerinden biri olur. Yazarların buralarda geçirdikleri saatler o kadar uzar ki kahveler, günün hemen tamamında açık olan bir uğrak yeri haline gelir. Dönemin önemli yazarları belki "yataklarını alıp kahveye taşınmamıştır, ama her gün kahvede üç, beş, on saatlerini geçirmeden edememişlerdir".
IV. Murat'ın 1633'de kahveleri kapatma kararını verdiğinde artık kahvehaneler şehrin önemli birimlerinden biri olmuştur. Pekçok kültürde benzer toplanma ve "kahve içme" dükkanları vardır ama herhalde Türk kahvehanelerinin çeşitli ve farklı yapısı derhal kendini gösterir. Tabii hemen akla gelen Paris kahveleri ile karşılaştırılınca, Türk kahveleri daha sıcak ve insancıl özellikler taşır. Zamanın Osmanlı toplum ve kültür yapısından kaynaklanan ve azınlıklar arasında fark gözetmeyen yönetim geleneğinin ayakta olduğu dönemlerde Türk kahvehaneleri için söylenen şu sözler, atmosferi daha iyi açımlamaktadır:
"XIX. yüzyılda, İstanbul'da, kahve yirmi paraya içilir. Kırk para verenler çokça bir saygı görür. Ama bu saygı kimseden esirgenmez. Denebilir ki, Türkler kadar insansever, Türkler kadar demokrat ruhlu insan azdır şu yeryüzünde. Theophile Gautier yırtık pırtık giysili serserilerin kahvelere şıkırdım giyinişli kişilerin yanına gelip peykelere kurulduğunu görünce çok şaşırmıştır. Hele kendi altın işlemeli kollarını yanındakinin yağlı kolundan kaçırmayan insanların tutumu onu iyiden iyiye büyülemiştir. Gautier, Türklerin yabancılara gösterdiği saygı üzerinde durur. Ona göre, Paris'teki cakası bol kahvelerden birine gidecek olan bir Türk orada alaylı taşlamalar, kaba davranışlarla karşılanır. Oysa Türk kahvelerinde yabancılara terbiye dışı hiçbir davranışta bulunulmaz".
Anlaşılan o ki 1500'lü yıllarda açılmaya başlayan ve aynı yüzyılın sonralarında hemen her sokak başına kadar yayılan kahvehaneler, İstanbul'un renkli mozaiği içinde önemli bir yer tutmuştur. Azınlıkların, yabancıların, hatta her sınıfın biraraya geldiği mekanlar olarak önemli bir toplumsal işlevi de üstlenen kahvehanelerin, bugünkü politikacıların da hedef bölgeleri olma nedenini anlamak hiç de zor değil. Her kesimden ve her gruptan insanı yanyana getiren kahvelerin bugünkü konumu değişmiş midir bilinmez ama, herhalde hala en rahat, en sıcak mekanlardan biridir.

ÖZLEM TURAN BELKIS
(SALAH BİRSEL'İN KAHVELER KİTABI VE GÖSTERİ SANATLARINA İLİŞKİN BÖLÜMLER adlı eserinden alıntıdır...)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder