8 Eylül 2012 Cumartesi

İstanbul Yüzleri nasıl ortaya çıktı?



 

Ayşe Tatlıcı'nın bir İstanbul'u var... İki yakası bir araya gelmeyen bu şehirde o, birbirinden hayli uzak yüzleri yakınlaştırmak için kaleminin odak ayarını en özele almış durumda.

-İstanbul Yüzleri nasıl ortaya çıktı?
İstanbul'un yüzleri çalıştığım yerlerde yaptığım görüştüğüm insanların gerçek öyküleri sayesinde ortaya çıktı. Çocukluğumdan itibaren hikâyelere oldukça meraklıydım. İnsanları dinlemekten büyük keyif alırdım hala da alırım. Mesleğim dolayısı ile yine bu alanda işler yapmayı seçtim. Herkesin içinde farklı bir İstanbul’u vardır. Yaşanmışlıkları, anıları ve tarihiyle şehir, onu yaşayanların hayatlarında derin izler bırakır. İstanbul, herkes için farklı bir anlam taşır o yüzden. İstanbul’un Yüzleri de o şehri yaşamış ve hala yaşamaya devam eden öykülerden oluşuyor.  Çok sevdiğim sevgili Halil Gökhan ile çalıştığım dergi ve gazetelerde yapmış olduğum yayınlanmış öyküleri topladık. Her öykü de bir gizem bir hayranlık ve bir şehirde yaşanılan anılarla dolu. O yüzden İstanbul’un Yüzleri sadece bir kitap değil bir insanın belgesidir. 

-İstanbul'da kaç yüz var... Sayılabilir mi?
İstanbul o silüetinin içine öyle hayatlar öyle yüzler yediriyor ki ustalıkla uzaktan bakan kimse göremez. Ama silüetlerde uzaktan güzel görülür değil mi? Eskiyi korumakla tamamen yıkmak ve yenisini kurmak gibi düşüncelerden sıyrılıp bir türlü sonuca gidilemeyen ve olabilitesinden daha berbat durumda olan fakat hayranı olmakta inat ettiğim şehir İstanbul. Şehr-i harabe ileri gelecekte İstanbul. Milyonlarca hayat milyonlarca anı. Yazdığımız, çizdiğimiz, fotoğrafladığımız insanlara baktığımızda belki sayabileceğiz. Ama çok zor.

-Seni en çok etkileyen yüzler neler?
 Beni en çok etkileyen yüz istisnasız Koço ve Juanito'nun yüzü olmuştur. İkisinde de yaşamın bütün ayrıntıları yüz çizgilerinde gizliydi. Hikâyeleri de bir o kadar derin ve düşündürücüydü. Juanito, yıllarca Türkiye’de kendinden söz ettirmiş bir sanatçı. Gırtlak kanseri olmasından ötürü sesi ne yazık ki eski delikanlılığında değildi kısık ve yorgundu. İstanbul’da Galata da tanıştığım mekânda çok etkilenmiştim duruşundan. 1968 yılında Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olmak için girişimde bulunmuş, o zamanki başbakan Demirel'e bir türlü ulaşamadığını, vatandaşlık başvurusunun o zamanki yetkililer tarafından "sen eskiden Osmanlı toprağı olan Tunus'da doğmuşsun, zaten Türk sayılırsın" denilerek sürüncemede bırakılmış, böylelikle juanito’nun vatandaşlık isteği bürokratik engellere takıldı. Türkiye'ye gelen ve halen Fransız vatandaşı olan Juanito, Türk vatandaşı olma hayâlini halâ içinde taşıdığını söylemişti. Çok etkilenmiştim.

-Fotoğraflarla o yüzleri anlatabilseydin bunlardan birkaç tanesi hangileri olurdu?
Derinliği olanları tercih ederdim sanırım. Özellikle Juanito ve Koço.

-Senin yüzünü tarif edebilir misin İstanbul'da?

Benim yüzüm İstanbul'un Adaları gibi. Geçmişte bir hikayesi olan ama şimdilerde o hikayelerle yaşamak ve hayatına giren yeni insanlarla bir şekilde ayakta durmaya çalışan. Hem sayfiye hem bir liman hem de bir tatil ama gelip geçici değil. Bir hikâyeyi okumakla yada başka bir hikayenin içinde kendini bulmak arasında belirgin bir bezerlik var. Ben kendimi tarif etsem de sen beni bambaşka görürsün. O yüzden bir insanın kendini tarif etmesi bence çok manasız birinin onu görmesi, okuması, onun hikayesinde onu bulması daha anlamlı geliyor bana. 

-Sonraki projeler kitaplar ve fikirlerin?
Rahmetli Gazeteci üvey babam Reha Mağden’in hayat hikayesini ve aşklarını yazmak istiyorum. Annemle tanışmaları ve yıllara yayılan aşk hikayeleri şimdilerde yaşıtlarım okusa umut verecek bir yazıt olurdu. Onu herkesin okumasını istiyorum, tanımasını, paylaşmasını. Belki bir kitapta onu anlatırsam sanki elime alıp okuduğumda ona bir yerim daha yakın olacakmış gibi geliyor.

www.aysetatlici.com

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder