21 Ekim 2012 Pazar

Kadınlar ve Astroloji



2. Kadın astrolog ayrımı yetenek ve duyuş anlamında gerçekten var mıdır?

Astroloji sezgisi denilen şeyin cinsiyetle bir alakası olduğunu düşünmüyorum aslında. Bilgiyi sezgiyle birleştirebilmek kişiye özel bir yetenektir. Ve beyninin iki tarafını eşit kullanan kişiler bunu rahatça başarır. Sezgi dişil yönümüze ait olduğu için kadınların kendiliğinden bu alana kaymasında şaşılacak bir durum da yoktur. Avusturalyalı kadın Astrolog Bernadette Brady,  The Eagle and the Lark ( Kartal ve Tarlakuşu) isimli çığır açan kitabında  bilgi ve sezginin daima beraber gitmesi gerektiği vurgular..Astrolojide tekniği temsil eden  kartal ile  sezgiyi temsil eden tarla kuşu benzetmesi bunun için vardır. Kısacası astrologlar harita yorumlamak ve geleceği görmek için ya çok iyi bir kartala ya da çok iyi bir tarla kuşuna ihtiyaç duyarlar. İkisini dengelemek ideal yorumu getirir.

3. Kadınların geleceğe dair eğilimleri hem merak hem de bilgi anlamında onların farklı bedensel/zihinsel özelliklerinin mi belirtisidir sizce?

Yine yukarıdaki konuyu tekrarlamış oluyoruz aslında. Bu cinsel kimlikle ilgili değildir bence Tarihe bakacak olursak birçok antik ve modern bilim adamının ve tabii bilim kadınının aynı zamanda astrolog olduğunu gözleriz. Çünkü astroloji farklı ve göksel bir bakış açısıdır. Deneysel tedavilerin yıllarca teşhis edemediği ruhsal ve fiziksel rahatsızlıklar, astrolojik bakışla kolayca açığa çıkabilir. Ben bunu kendi danışanlarımdan birçoğunda ciddi olarak gözlemledim. Bir tanesi yıllarca tedavi gördüğü halde ağır depresyon yaşayan bir kadındı. Haritada depresyon kaynağı olabilecek çok kötücül bir açı kalıbının varlığını gördüm ve ona küçüklüğünde yaşamış olacağı bir travmayla ilgili sorular sordum. Aslında o açı kalıbı olayın saldırı olabileceğiyle ilgili fikir ve sezgi vermişti bana. Nitekim aile içi ensest ve tecavüz vakasının varlığı ve 10 yıl boyunca psikiyatrik tedavi almasına rağmen bastırılmış bir öfke o gün açığa çıktı. Danışanım o günden bir süre sonra evlendi ve cinsellikle ilgili korkularının bir kısmının üstesinden geldi. Bu şifalandırıcı bir etkiydi. Ama tabii ki biz travma tedavi etmiyoruz, amacımız bilgi vermek ve önümüzdeki yolun engellerini ve geçmişteki kilit noktaları aydınlatmak. Atalardan aldığımız genetik mirasın tanımlanmasına kadar astroloji çok ciddi bir bilgi kaynağıdır..Sadece gelecek yorumu için kullanma eğilimi astrolojinin fal ile karıştırılmasına ve gözden düşmesine yol açıyor maalesef. Çünkü kişiler şimdiye değil daima geleceğe odaklı yaşıyor ..Oysa yarını yaratan bugündür ve bugünün sıkıntısı geçmişle ilgilidir. Önce kaynağı görmek ve hayata holistik bir bakış açısıyla bakmak lazım.

4. Geleceği yapmak için hayat boyu uğraşırken, çalışır çabalarken neden onu bir de hiç uğraşmıyormuş gibi önceden bilmek istiyoruz?

Bu insanın tembel ve kolaycı yapısına ait bir durum. Kadercilik ve hazırlop gelecek vaatleri insanın içindeki korku ve endişeyi azaltıyor ama bu bilgi değil atmasyonla yapılırsa sadece altyapısız bir vaat olarak havada kalıyor. İnsan yapısı gereği hep iyi şeyler duymaya kötüyü reddetmeye eğilimlidir. Öteki türlü yorumu yapan kişi felaket tellalı olarak adlandırılır.Ancak kehanetin genelde iyilikten çok kötülük içermesi daha kolay bir yaklaşımdır. Korku en güçlü enerjilerden biri olduğundan birini yada bir toplumu korkuya sokup felakete yönlendirmek de çok kolaydır. Bu şekilde değil kişiyi kitleleri bile yönlendirmek mümkündür. Nitekim dünyanın şu andaki hali nasıl yönetildiğimizi gösteriyor. Ancak bilgi karanlığı aydınlatabilir dogmalar veya kurallar değil. Ama bilginin de vicdan ve sevgiyle ve özgür iradeye müdahale edilmeden verilmesi gerekir. Astrolojinin etiği de bunu içerir.. Her şey zaten önceden yazıldıysa biz kukladan yada robottan başka bir şey değiliz demektir. Ancak kadersel bir planın parçası olsak bile bazı şeyleri değiştirmekle yükümlüyüz. Astroloji geçmiş yaşamlara, ruhun yolculuğuna ve atalar genetiğine ışık tutan bir bilgi olduğundan hangi şartlarla dünya üstünde olduğumuzu bilmek ve ona göre hareket etmek şansı bize verilmiştir. Gene de bu da kişinin ruhsal kapasitesiyle ilgilidir. Birçok astrolog arkadaşım astrolojiyi öğrenirken konuyu hatırladıklarını da söyler keza ben de bu bilgiyi hatırladığımı biliyorum mesela. Konu geleceği bilmek değil büyük planı görmek, yetenekleri zamanında kullanmak ve zamanın kalitesini değerlendirmekle ilgilidir kısaca..ç

DEVAMI
http://shop.kafekitap.com/urun/308/kadinlar-ve-astroloji

4 Ekim 2012 Perşembe

"Ağıza giren şey insanı kirletmez, fakat ağızdan çıkan şeydir ki insanı kirletir."


Dolu Ağız - triloji

Halil Gökhan'ın 1999-2006 arasında yayımlanan DOLU AĞIZ adlı trilojisi, karakterleri aynı, mekan ve atmosferleri farklı bir roman üçlemesi.
İlk roman yazarın aynı zamanda ilk romanı: YEDİNCİ...
Nedim Gürsel'in deyişiyle "sürrealist etkilerde olan özgün bir roman" olan YEDİNCİ ilk yayımlandığında, yeni roman ve romancıların nispeten az olduğu kitap dünyasında okur ve medyalar tarafından çok ilgiyle karşılandı. Trilojiye verilen 5 yıllık arada Türk romanı belirgin derecede yükseliş gösterdi, yeni ve çok okunan yazarlara kavuştu.
2004'te yayımlanan serinin ikinci romanı DOLU AĞIZ, bir önceki romandaki ana karakterin ya karakter olarak ortaya çıktığı bir yapıt. Bu kitabın ana karakteri ise sonraki romanda karşımıza yani karakter olarak çıkıyor...

***

YEDİNCİ

Halil Gökhan alıştığımız anlamda bir roman yazmamış. Hatta Yedinci'yi bir roman olarak nitelendiremeyiz sanıyorum. Her cümlede bir şair edası, yazdığına kendisi de şaşıran, okurla olduğu kadar kendiyle de alay edebilen bir haşarı çocuk var. Ama ne yaptığını, nereye varmak istediğini bilen bir çocuk. Halil Gökhan'ın, Aragon'un gerçeküstücü döneminde yazdığı anlatılardan, özellikle de Anicet'den etkilendiği, Kafka, Ionesco vb. gibi yazarların izinden gittiği de öne sürülebilir. İroniyi de, bu ustalar gibi, kitabın odağına yerleştirmiş. Yine de bana kalırsa, bu görünür etkilere rağmen özgün bir yolda ilerliyor yazar.
(...)
Edebiyatımızda benzeri olmayan kendine özgü bir kitap Yedinci. Gerçeküstücü anlayıştan kaynaklanan bir üstmetin gibi de okunabilir. Hatta böyle okunması gerekir diye düşünüyorum. NEDİM GÜRSEL

 
DOLU AĞIZ

İstanbul'da 20. yüzyıl sonları... Karanlık ve loş bir modaevinde, ünlü modacı Leon Ziya'nın kadın misafiri ile baş başa konuşarak geçen on "günah dolu" gün. Leon Ziya Şehzade, anne bağımlısı, kadınlarla - ve erkeklerle de - arası hiç iyi olmamış yetişkin bir erkek. "Kara sinemacı" Alev İpek, ağzı kötülüklerle dolu bir kadın karakter. Ağzıyla işlediği her türlü günahtan kurtulmak için bir gün celladının kapısını çalıyor. Halil Gökhan, ilk romanı Yedinci (1999) ile başladığı başarılı romancılığına Dolu Ağız ile devam ediyor. Moda, tarih, felsefe, kutsallık, psikanaliz ve kriminoloji kavramlarının bir araya geldiği bu "suç-ceza derece "saldırgan" bir tarzla yargılanıyor. Bir kutsal kitapta yazıldığı gibi: "Ağıza giren şey insanı kirletmez, fakat ağızdan çıkan şeydir ki insanı kirletir."

YENİ SEVGİLİ

Yeni Sevgili, bir aşktan öte hayatın romanı… “Eski sevgilinin tadı bir başkadır. Isırılmış bir elmayı ikinci kez dişlediğinizde, elmanın daha önce koparılmış yeri havayla temas eder ve elma hızla içine doğru çürümeye başlar. Bu çürüme daha yumuşak bir tat oluşturur kendi üzerinde. Giderek güzelleşen tat, çürümeye borçludur bu güzelleşmeyi. Eski sevgilide ölmüş olan sevgilinin kendisidir. Bu ölüm onu daha da tatlılaştırır.” Yazar, gazeteci Ali Sabah, aynı işyerinde çalıştığı ve uzaktan âşık olduğu Lale Sakin’i medyanın geçirdiği ekonomik kriz döneminde, beklenmedik bir işten çıkarılma sonucu ansızın kaybeder. Şehrin bunalımlı geceleri, sert ve şiddetli gündüzleri arasında, bitmeyen aşk ateşi içinde onu aramayı sürdürür. Bu sırada rastlantılar sonucu, hayatın yakıcı ve zevkli yanlarını yaşamaya başlar: Yeni kadınlar, işler, kişiler ve hayatlar… Ve bu rastlantılar platonik aşkı arayışının bahanesinin üstünü örtercesine şiddetlenir. Bir süre sonra artık arayışın kendisinden başka Ali Sabah’ı sürükleyen, ayakta tutan bir şey kalmaz. Aşk, arayışın kendisine indirgenmiştir. Lale Sakin artık bir arayış idolünden ibarettir. Kadın ve aşk nesnesi olarak geçerliliğini yitirmiştir neredeyse. Fransız yazar Marguerite Duras’ın 1984’te Goncourt ödülü kazanan ve Jean-Jacques Annaud tarafından sinemaya uyarlanan Sevgili romanından izler, esintiler var Yeni Sevgili’de. Kutsal kitaplar dâhil olmak üzere hiçbir yeni kitabın tek başına ortaya çıkmadığını ileri süren Halil Gökhan Yeni Sevgili’yi yirmili yaşlarında yazar idolü saydığı Duras’a -onun ölümünün onuncu yılında (3 Mart 1996)- bir saygı ve anma vesilesi olarak değerlendiriyor.