tag:blogger.com,1999:blog-2752032076863350572024-03-12T23:11:01.826-07:00kahve ve kitapHalil Gökhanhttp://www.blogger.com/profile/01697559144812165558noreply@blogger.comBlogger33125tag:blogger.com,1999:blog-275203207686335057.post-71084975894057746062015-07-05T03:21:00.002-07:002015-07-05T04:31:37.256-07:00"İlk şairim babamdı."<div class="MsoNormal">
<i>ŞİRİN PARKAN ile söyleşi <o:p></o:p></i></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
</div>
<div class="MsoNormal">
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="http://www.kafekultur.com/Content/images/productimages/ProductPage/1812UGDSG2Kk.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="http://www.kafekultur.com/Content/images/productimages/ProductPage/1812UGDSG2Kk.jpg" /></a></div>
<a href="http://www.babil.com/Catalog/Products/Search?productName=%C5%9Firin%20parkan&categoryId=0&decode=false">Şirin
Parkan</a> iyi bir şair.</div>
<div class="MsoNormal">
<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
Aramıza olmuş bitmiş olarak gelenlerden hani... Onu bir gün
okursanız şunu dersiniz: "Neden daha önce tanımadım bu şairin
şiirini?" Ya da "ya kendisinin farkında değildi ya da başkaları
farkında değildi..." Ben Şirin'in şiirlerini ilk okuduğumda aslında çok da
sevdiğim fragmanlı uzun bir şiirle karşılaştım. Böyle şiirlerde kontrol daha
çok Zaman'da olur. Onu ne kadar zamanda yazdığınız değil onu yazmak için ne
kadar zaman boyunca içinizin dolduğudur. Belki ilham böyle de açıklanabilir;
uzun dolumlar... <a href="http://www.babil.com/urunler/1370334/gumus-gunesin-sarhos-kizi-598374"><i>Gümüş Güneşin Sarhoş Kızı</i></a> adını
verdiği bu uzun şiirin numaralandırılmış fragmanlarını birbiri ardına okurken ne
zamandır terk edilmiş olan şiir okuyuculuğumu yeniden kazanmış olduğumu
hissettim. Şiirsel kanallarım yeniden açıldı, günışığı dahil birçok türde ışık
yeniden doldu. Bu açıdan uzun zaman sonra ilk kez bir şairi merak ve takip
etmeye başladım, ki zamanında böyle bir şair olmaya değer bir hayatın
peşindeydi bu satırların yazarı da... Uzun sözün kısası bütün yıldızları
tanıyamayız göremeyiz. Tek gördüğümüz bütün yıldızların gökyüzünde yarattığı
ışıltı kümesinin bizde yarattığı hoşluk melodisi ve mutluluk ritmidir. Ve şair
bir yıldızsa şiirleri tek maddesi onun ışığı ve sıcaklığı olan yansımalardır. O
yıldızı yüzümüzde hissettiğimizde ona sorarız... Şirin, bu hissin gölgeleri
altında ikinci şiir kitabı <a href="http://www.babil.com/urunler/1463298/uzerime-golgen-dusmustu-sen-gunestin-774211">Üzerime
Gölgen Düşmüştü, Sen Güneştin</a> ona bazı sorular sormamıza yol açan ışığın
şiirlerini yazdı.<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<i><b>Bana en sevdiğin
şiirini okur musun?</b><o:p></o:p></i></div>
<div class="MsoNormal">
Tabii ki okurum. </div>
<div class="MsoNormal">
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<iframe allowfullscreen="" class="YOUTUBE-iframe-video" data-thumbnail-src="https://i.ytimg.com/vi/iXXXShe9eug/0.jpg" frameborder="0" height="266" src="https://www.youtube.com/embed/iXXXShe9eug?feature=player_embedded" width="320"></iframe></div>
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<i><b>Gülmek ağlamak unutmak
sevmek gitmek ölmek varken neden şiir yazıyoruz?</b><o:p></o:p></i></div>
<div class="MsoNormal">
Seçtiğin kelimeler, tesadüf mu bilmiyorum, benim cevabıma ne
kadar da denk düşüyor. Evet, aynı
gülmek, ağlamak, ölmek , sevmek, unutmak
ve gitmek gibi şiir de bir mecburiyet. Sözün bittiği, kelimelerin kifayetsiz kaldığı yerdeki
çaba, yine de söylemek, nasıl söyleyeceğini bulmaya çalışmak, deneysel bir süreç benim için. Bir tür doğum, hem doğurduğun hem yeniden doğduğun. Yeniden ölmek için. Yeniden sevmek, unutmak ve gidebilmek
için. Bir tür güç toplayış, uyuyup
uyanma, ölüp dirilme. <o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<i><b>Kutsal kitaplara kadar
şairleri bilmiyorduk genellikle. Neden bu tanrıları tanrılığı kıskanmak? Şair,
şiirinin neresinde neyi ve kimi sence?</b><o:p></o:p></i></div>
<div class="MsoNormal">
Sanatçı yaratıcı olan kişidir. Sadece bu sıfat bile tanrı
ile uğraşmak için bir neden. Sonra isyankardır,
olduğu, öğretildiği gibi kabul
etmeyen, hep sorgulayandır. Ölümsüzlüğü arayandır.
Ölümlülüğü kabul edemeyendir. <o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
Şair bence eyer vurulamayan
at, tasma takılamayan
kedidir. Sadakatsiz sevgili, sağı
solu belli olmayan aşıktır. Yeri
geldiğinde ahlaksız yeri geldiğinde nefret doludur. Bütün uç duyguları içinde barındırandır
şair. Ya da benim şairim. <o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<a href="http://www.kafekultur.com/Content/images/productimages/ProductPage/1870gumusgunesinsarhoskiziKk.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em; text-align: center;"><img border="0" src="http://www.kafekultur.com/Content/images/productimages/ProductPage/1870gumusgunesinsarhoskiziKk.jpg" /></a><i><b>Tıp tiyatro edebiyat
şiir... Sen nerdesin? İlk hangisi geliyor?</b><o:p></o:p></i></div>
<div class="MsoNormal">
Ilk şiir geliyor. Önce şiir vardı zaten. Tiyatro ve tıp da
çok şiirsel eylemler olarak hep hayatımda
var oldular. Tıbbi ben bir bilim dalından çok hep bir sanat olarak
gördüm. O yanını sevdim. İnsani tanımayı, gerçek anlamda dinlemeyi, ona
dokunabilmeyi, yardım edebilmeyi, oradaki o kutsal mahremi, yakınlığı,
sırdaşlığı, tıbbın doğasında olan olması gereken karşılıklı saygıyı
sevdim. Tıp benden çok şey aldı, zaman,
bir ömür boyu aidiyet zorunluluğu hissetmek
gibi, ama kabul ediyorum ki bana çok şey de verdi. Tıpla hep bir aşk nefret ilişkim oldu. Hem hep ondan
kurtulmak istedim hem onsuz yapamadım. Tiyatro ile daha stabil bir ilişkimiz
var. O benim hasret kaldığım, zaman zaman temas edebildiğim uzaktaki sevgilim.
Tiyatroyla ilişkim aslında yıllar içerisinde biraz değişti. Üniversitedeyken birkaç kafası fazla çalışan,
enerjisi bol gelen ve birlikte çok eğlendiğim arkadaşımla yaptığım çok keyifli
bir "şiirsel maceraydı " benim için.
Fakat yıllar, yaşam koşulları
bazı şeyleri güçleştirdikçe biraz daha bireysel bir çalışmaya dönüştü. Bu arada oyunculuğun, tiyatrodan bağımsız,
sadece oyunculuk olarak, insanı çok geliştiren ve olağanüstü keyifli bir
deneyim olduğunu keşfettim. Artık daha
bağımsız fırsatlar da kolluyorum oyuncu olarak. Ama şiir hepsinin içinde olduğu
evren benim için. Hep vardı ve hep olacak.<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<i><b>İlk şiirini hatırlıyor
musun ve ilk şairini?</b><o:p></o:p></i></div>
<div class="MsoNormal">
İlk şiirimi çok iyi hatırlıyorum. İçinde bol bol "sus
sus sus" geçen bir şiirdi. Sekiz
yaşındaydım yazdığımda. Demek ki okuma
yazmayı öğrenir öğrenmez başlamışım bu işe.
Nasıl birilerine gösterdim hatırlamıyorum, çünkü aşırı çekingen, ürkek bir çocuktum. Ama
babam çok beğenmişti -ki kendisi kolay kolay bir şeyi beğenmezdi- ve onun yine
düşüncelerine çok değer verdiğim çok yakın bir arkadaşı bizdeydi. İkisinin çok heyecanlandıklarını, mutlu
olduklarını hatırlıyorum. İlk şairim babamdı.
Babam kendisi de yazan, edebiyatla çok ilgilenen ve hatta hayatını
yazarak kazanan bir insandı. Çok sade ama şiirsel bir dili, derin bir anlatımı
vardı. Onun sözel ifadeleri beni etkilerdi. <o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<i><b>Şiirin sonu olacak mı
olacaksa nereden olacak yerden mi gökten mi?</b><o:p></o:p></i></div>
<br />
<div class="MsoNormal">
Eğer şiirin sonu gelirse bir gün, dünya çok kötü bir durumda demektir diye
düşünüyorum. Şiirden uzaklaştığımız
günler yaşıyoruz bugünlerde ve bu aslında bazı olumsuz değişikliklerin sonucu.
Umarım yaşamlarımızın özünü, yani şiirini yeniden keşfederiz.<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="http://www.kafekultur.com/Content/images/productimages/ProductPage/1870gumusgunesinsarhoskiziKk.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><br /></a></div>
<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: right;">
<i>Halil Gökhan</i></div>
Halil Gökhanhttp://www.blogger.com/profile/01697559144812165558noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-275203207686335057.post-78799418174708947872014-04-29T11:24:00.001-07:002014-04-29T11:24:45.962-07:00Cecile. YANMIŞ BİR DÜNYANIN SON ÇOCUK YÜZÜ<span style="background-color: white; color: #333333; font-family: arial, sans-serif; font-size: 13px; line-height: 17.030000686645508px;">Kim bu Cecile?</span><br style="background-color: white; color: #333333; font-family: arial, sans-serif; font-size: 13px; line-height: 17.030000686645508px;" /><span style="background-color: white; color: #333333; font-family: arial, sans-serif; font-size: 13px; line-height: 17.030000686645508px;">O Varşova gettolarının kül rengi çaresizliği... Yıkılmış Berlin sokakları... Yanmış bir dünyanın son çocuk yüzü.</span><br style="background-color: white; color: #333333; font-family: arial, sans-serif; font-size: 13px; line-height: 17.030000686645508px;" /><span style="background-color: white; color: #333333; font-family: arial, sans-serif; font-size: 13px; line-height: 17.030000686645508px;">Cecile, yazar Raşel Rakella Asal'ın, araştırmaları yıllar süren roman çalışmasının kahramanı değil sadece. Küçük bir kız çocuğu ile yetişkin bir kadın bedeninde gidip gelen ve bir türlü dinmeyen Holokost dehşeti. Bir ekmek karnesi gibi zorbalıkla ellerimizden alınan yitirilmiş özgürlüklerimiz.</span><br style="background-color: white; color: #333333; font-family: arial, sans-serif; font-size: 13px; line-height: 17.030000686645508px;" /><span style="background-color: white; color: #333333; font-family: arial, sans-serif; font-size: 13px; line-height: 17.030000686645508px;">Cecile ölebilirdi, belki öldü de; tıpkı II. Dünya Savaşı'nda öldürülen milyonlarca masum Yahudi gibi.</span><br style="background-color: white; color: #333333; font-family: arial, sans-serif; font-size: 13px; line-height: 17.030000686645508px;" /><span style="background-color: white; color: #333333; font-family: arial, sans-serif; font-size: 13px; line-height: 17.030000686645508px;">Cecile, açlık ya da Ziklon B gazı gibi havada tüten ve insanlığın topluca yakıldığı krematoryumlardan yükselen geleceğe dair umut bulutlarımız.</span><br style="background-color: white; color: #333333; font-family: arial, sans-serif; font-size: 13px; line-height: 17.030000686645508px;" /><span style="background-color: white; color: #333333; font-family: arial, sans-serif; font-size: 13px; line-height: 17.030000686645508px;">Cecile maviliğimiz olabilirdi. Sığınaklarda hayatta kalan direnişçi Yahudilerin tünel duvarları arasında yayına hazırladıkları, ederi bir sigara olan gazeteler ve o mavilikte yüzen kuşlar biz olabilirdik.</span><br style="background-color: white; color: #333333; font-family: arial, sans-serif; font-size: 13px; line-height: 17.030000686645508px;" /><span style="background-color: white; color: #333333; font-family: arial, sans-serif; font-size: 13px; line-height: 17.030000686645508px;">Cecile, iyiliği hâlâ yeniden bulma şansımız... Masumiyetimiz.</span><br style="background-color: white; color: #333333; font-family: arial, sans-serif; font-size: 13px; line-height: 17.030000686645508px;" /><br style="background-color: white; color: #333333; font-family: arial, sans-serif; font-size: 13px; line-height: 17.030000686645508px;" /><span style="background-color: white; color: #333333; font-family: arial, sans-serif; font-size: 13px; line-height: 17.030000686645508px;">"Günümüzde Polonya'da hayatta olan Yahudilerin sayısı dört binden azdır. (...) Katledilen 6 milyondan fazla Yahudi'nin anısına..."</span><br style="background-color: white; color: #333333; font-family: arial, sans-serif; font-size: 13px; line-height: 17.030000686645508px;" /><br style="background-color: white; color: #333333; font-family: arial, sans-serif; font-size: 13px; line-height: 17.030000686645508px;" /><span style="background-color: white; color: #333333; font-family: arial, sans-serif; font-size: 13px; line-height: 17.030000686645508px;"> Schindler'in Listesi filmi, 1993,</span><br style="background-color: white; color: #333333; font-family: arial, sans-serif; font-size: 13px; line-height: 17.030000686645508px;" /><span style="background-color: white; color: #333333; font-family: arial, sans-serif; font-size: 13px; line-height: 17.030000686645508px;">Yönetmen: Steven Spielberg</span><br style="background-color: white; color: #333333; font-family: arial, sans-serif; font-size: 13px; line-height: 17.030000686645508px;" /><br style="background-color: white; color: #333333; font-family: arial, sans-serif; font-size: 13px; line-height: 17.030000686645508px;" /><a class="ot-anchor aaTEdf" href="http://www.kafekitap.com/urun/882/cecile" rel="nofollow" style="-webkit-transition: color 0.218s; background-color: white; color: #2793e6; cursor: pointer; font-family: arial, sans-serif; font-size: 13px; line-height: 17.030000686645508px; text-decoration: none; transition: color 0.218s;" target="_blank">http://www.kafekitap.com/urun/882/cecile</a><span style="background-color: white; color: #333333; font-family: arial, sans-serif; font-size: 13px; line-height: 17.030000686645508px;"></span><br /><br />
<br /><br />
<br /><br />
<iframe allowfullscreen="" frameborder="0" height="344" src="//www.youtube.com/embed/pi-pjyHekh4" width="459"></iframe>Halil Gökhanhttp://www.blogger.com/profile/01697559144812165558noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-275203207686335057.post-14511781058211557752014-02-14T03:12:00.002-08:002014-02-14T03:21:46.889-08:00Kadın Yazarlardan Savaş Öyküleri 17 ŞUBAT'TA ÇIKIYOR<div class="grid_3 productpagepic" style="background-color: white; display: inline; float: left; font-family: Arial; margin: 10px 10px 10px 0px; position: relative; width: 160px;">
<a href="http://www.kafekitap.com/urun/1316/kadin-yazarlardan-savas-oykuleri"><img alt="Kadın Yazarlardan Savaş Öyküleri" src="http://www.kafekitap.com/Content/images/productimages/ProductPage/1632S%C3%963Dk.jpg" height="215" style="border: 0px;" title="Kadın Yazarlardan Savaş Öyküleri kitabı büyük resim" width="149" /></a></div>
<div class="grid_4 alpha omega" style="background-color: white; display: inline; float: left; font-family: Arial; margin-left: 10px; margin-right: 10px; position: relative; width: 220px;">
<h1 class="ppagebookname" style="color: #0066ff; font-size: 20px; margin: 0px; padding: 10px 10px 5px 0px;">
Kadın Yazarlardan Savaş Öyküleri</h1>
<div class="ppageauthorname" style="padding: 0px 10px 10px 0px;">
<h2 style="margin: 0px;">
<span style="color: #006385; text-align: justify;"><br /></span><div style="font-size: medium; font-weight: normal; text-align: justify;">
<span style="font-size: 12px;">"Görülen lüzum üzerine" KADIN ÖYKÜLERİ kitabının ikincisini yayınlıyoruz...</span></div>
<div style="font-size: medium; font-weight: normal; text-align: justify;">
<span style="font-size: 12px;">Bu kez kitabımızın bir konusu var: KADINLAR VE SAVAŞ. </span></div>
<div style="font-size: medium; font-weight: normal; text-align: justify;">
<span style="font-size: 12px;">I. Dünya Savaşı'nın 100. yılı olması sebebiyle 2014 her yönüyle savaşın kayıplarının hüzünle anıldığı, kıyımların lanetlendiği bir kara yıldönümü. </span></div>
<div style="font-size: medium; font-weight: normal; text-align: justify;">
<span style="font-size: 12px;">KADIN ÖYKÜLERİ 2: SAVAŞ !! da her anlamıyla, "savaşa gitmeyen, ama savaşın en büyük kaybedenleri" olan kadınların, savaşların bütün hafızalardan silinmesi için bir HATIRLATMA kitabı...</span></div>
<div style="font-size: medium; font-weight: normal; text-align: justify;">
<span style="font-size: 12px;">İç, dış, dünya, ev, aile, okul, sokak, siyasi kültürel bütün savaş ve çatışmaların odakta olduğu bu kitap; 2014 yılının yüzyılımıza, zamanımıza, insana, hayata daha çok sahip çıkan insanlar için uyanış yılı olmasını dileyen bir büyük dilek şimdiden.</span></div>
<div style="font-size: medium; font-weight: normal; text-align: justify;">
</div>
<div style="font-weight: normal; text-align: justify;">
<div style="font-size: medium;">
<span style="font-size: 12px;"><strong>ALANA BERİL - ANUŞKA ŞAHİNER - AYCAN TÜRK - AYDAN GÜNDÜZ - BİRSEN İNANÇ - CANDAN SELMAN - ÇİĞDEM KESKİNBIÇAK - EBRU GÖKÇE - ELİF KARACA - EMİNE EBRU - EDA GEVEN - GÜLNAZ KIZILDAĞ - GÜLRU PEKTAŞ - HÜLDA ÖKLEM SÜLOŞ - MELİS OLÇUM - MUKADDER KAYHAN - NURAN BUDAK AKREI - ÖZLEM TÜM - RAŞEL RAKELLA ASAL - SELMA MAY - SIDIKA SARPEN PABUÇCU - SUNA BAYKAM - ŞİRİN PARKAN - VUSLAT ERKMEN - ZEYNEP ESRA</strong></span></div>
<div style="font-size: medium;">
<span style="font-size: 12px;"><strong><br /></strong></span></div>
<strong><span style="color: magenta; font-size: small;">2013'TE ÇIKAN KADIN ÖYKÜLERİ</span></strong>
<span style="font-size: 12px;"><strong><br /></strong></span>
<br />
<div class="grid_2" style="color: #444444; display: inline; float: left; font-size: 14px; margin-left: 10px; margin-right: 10px; position: relative; text-align: start; width: 100px;">
<div class="bookimg" style="height: 135px; margin: auto auto 5px; width: 100px;">
<a href="http://www.kafekitap.com/urun/994/kadin-yazarlardan-kadin-oykuleri"><img alt="" border="0" src="http://www.kafekitap.com/Content/images/productimages/thumb/1608KADINOYKULERI%203dmin.jpg" style="border: 0px;" /></a></div>
</div>
<div style="font-size: medium;">
<span style="font-size: 12px;"></span><br /></div>
<div class="grid_5" style="color: #444444; display: inline; float: left; font-size: 14px; margin-left: 10px; margin-right: 10px; position: relative; text-align: start; width: 280px;">
<div class="title" style="color: #cf0000; font-size: 20px; font-weight: bold; margin-bottom: 4px; margin-top: 30px;">
<a href="http://www.kafekitap.com/urun/994/kadin-yazarlardan-kadin-oykuleri" style="color: #0000d8; font-size: 16px; margin-bottom: 4px; text-decoration: none;">Kadın Yazarlardan Kadın Öyküleri</a></div>
<div class="">
HEİDİ Kadın Kitaplığı</div>
</div>
</div>
<div style="font-size: medium; font-weight: normal; text-align: justify;">
<span style="font-size: 12px;"><strong><br /></strong></span></div>
<div style="font-size: medium; font-weight: normal; text-align: justify;">
<span style="font-size: 12px;"><strong><br /></strong></span></div>
</h2>
</div>
</div>
Halil Gökhanhttp://www.blogger.com/profile/01697559144812165558noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-275203207686335057.post-33510888399490687732014-02-13T04:16:00.002-08:002014-02-13T04:19:19.292-08:00Freud her bünyeye lazım<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj2midFsLh8vDJdi2TPl1sGY5YN6ti6R2zecDBV87Tcb_9czPElYLxDplOHCUY57KkM3aAseINLtdtRPaS2s4t6NYbZRFQXuvbAUTRr9AOyG6JdUc2557pRgHQe8v9ucjhS4izhmClaRIjU/s320/freud_puppet_.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj2midFsLh8vDJdi2TPl1sGY5YN6ti6R2zecDBV87Tcb_9czPElYLxDplOHCUY57KkM3aAseINLtdtRPaS2s4t6NYbZRFQXuvbAUTRr9AOyG6JdUc2557pRgHQe8v9ucjhS4izhmClaRIjU/s320/freud_puppet_.jpg" /></a></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: left;">
<br /></div>
Freud'a sormuşlar, "Felsefeyle ilgilenir misiniz?"<br />
"Evet, ilgilenirim," demiş. "Ama sorduğu sorularla, yanıtlarla, doğrularla, yanlışlarla vs. değil, bunlar pek umurumda da değil. Felsefeye yol açan zihinsel ve ruhsal makineyi anlamak için, felsefenin gerisindeki ruhsal ihtiyaçları anlamak için felsefeyle ilgilenirim ben."<br />
Tam da bu deyimiyle bile insan doğası hakkında ne denli karmaşık ve tartışmalı fikirlere yol açtığının farkında olsa gerek.<br />
Kimi anladı onu, çoğu anlamadı.. Kimisi bir şarlatan, kimisi dahi olarak gördü.<br />
Uyguladığı tedavilerle bilimsellikten uzak olduğu düşünüldü.<br />
Yaşadığı dönem itibariyle tabuların ardına gizlenen ve onu terbiyesiz, ahlaksız, dinsiz olarak görenlerin çoğu gizli gizli kitaplarını okuyordu. Kitapları peynir -ekmek gibi satılıyor, kapalı kapılar ardında okunuyordu. Yaratıcı zekâsı onu insanları kandırmaktan uzak tabularını yık-maya yönelikti. Yaptığı araştırmalar ve deneylerle bunu destekliyordu.<br />
1930 yılının başlarında Naziler Almanya’da yönetimi ele geçirince yakılacak kitaplar arasında en önce Freud’un kitapları vardı.<br />
Bunun üzerine Freud, ‘insanlık o kadar gelişme gösterdi ki Ortaçağ’da olsak beni diri diri yakacaklardı, şimdi ki-taplarımı yakmakla yetiniyorlar’ diyerek mizahi bir yaklaşımla tepkisini ortaya koydu.<br />
Freud'un insana dair daha önce söylenenden köklü olarak değişik yaklaşımını iyi anlamak gerekir. İnsanın de-rinlemesine doğru dünyasıyla ilgili olarak mistik yaklaşımlar elbette bir bilimsel disiplin şeklinde ilerlemedi. İnsanın gelişimine dair rehber olarak sunulan ve oldukça ayrıntı barındıran kimi mistik akımlardan Freud'u ayıran şey simgeleşen düşüncelerin aslının keşfiyle insanın kendi doğal halini keşfi ve bu gerçekten hareket etmesini önermesidir. Mistisizm ise yine aslında insanın kendini keşfi ve bu keşiften sonra temel duygu olan sevgiye ulaşarak kendisini tabiatın bir parçası olarak hissetmesi ve tabiata hükmeden güçle bağını kendi gerçekliği olarak ortaya çıkarması ve o gerçekliğin de asıl olanda erimesi olarak görür. Artık o güçle bağından hareketle ve o potansiyeli barındıran diğer insanlarla menfaate dayalı ol-mayan bir bütüncüllük hissiyle hareket edecektir.<br />
Freud, içindeki sevgiyi keşfetmeye çalışan ve diğer tüm insanlarla ortak bir var edenin, yaratıcının sevgisi bağlamında hayat sürmek için kendi bireyselliği içerisinde gelişmek isteyen, bedensel hazlarının kölesi olmaktan kurtulmuş insan tasavvuru ve kaotik yapısındaki hayvanı keşfederek onu anlamlandıran, toplumdan farklı olduğu güdüsüyle değerlerini kendisi belirlemesi gereken yalın bir insan. Her bünyeye lazım diyorum.<br />
<br />
EMİNE EBRU<br />
<br />
<div class="grid_3 productpagepic" style="background-color: white; display: inline; float: left; font-family: Arial; margin: 10px 10px 10px 0px; position: relative; width: 160px;">
<a href="http://shop.kafekitap.com/urun/1293/sigmund-freud-ruh-ve-haz"><img alt="Sigmund Freud Ruh ve Haz" src="http://shop.kafekitap.com/Content/images/productimages/ProductPage/1517freud3dK.jpg" height="215" style="border: 0px;" title="Sigmund Freud Ruh ve Haz kitabı büyük resim" width="149" /></a></div>
<div class="grid_4 alpha omega" style="background-color: white; display: inline; float: left; font-family: Arial; margin-left: 10px; margin-right: 10px; position: relative; width: 220px;">
<h1 class="ppagebookname" style="color: #0066ff; font-size: 20px; margin: 0px; padding: 10px 10px 5px 0px;">
Sigmund Freud Ruh ve Haz</h1>
<div class="ppageauthorname" style="padding: 0px 10px 10px 0px;">
<h2 style="margin: 0px;">
<div>
<a href="http://shop.kafekitap.com/yazar/16/emine_ebru" style="color: #444444; font-size: 14px; text-decoration: none;">Emine Ebru</a></div>
<div class="authoremail" style="color: #444444; font-size: 13px; margin-top: 15px;">
<a href="http://shop.kafekitap.com/urun/1293/sigmund-freud-ruh-ve-haz" rel="nofollow" style="color: #006699;" target="_blank"></a></div>
</h2>
<div class="authoremail" style="color: #444444; font-size: 13px; margin-top: 10px;">
<a href="http://shop.kafekitap.com/urun/1293/sigmund-freud-ruh-ve-haz" rel="nofollow" style="color: #006699;" target="_blank"></a></div>
<div class="brandlink" style="color: #444444; font-size: 13px; margin-top: 10px;">
<span style="float: left;">Yayınevi:</span><br />
<h3 style="margin: 0px;">
<a href="http://shop.kafekitap.com/yayinevi/45/kisiler" style="color: #006699; font-size: 13px; text-decoration: none;">KİŞİLER</a></h3>
</div>
<div class="brandlink" style="color: #444444; font-size: 13px; margin-top: 10px;">
<span style="float: left;">Kategori:</span><br />
<h3 style="margin: 0px;">
<a href="http://shop.kafekitap.com/kategori/79/biyografi" style="color: #006699; font-size: 13px; text-decoration: none;">Biyografi</a></h3>
</div>
<div class="brandlink" style="color: #444444; font-size: 13px; margin-top: 10px;">
ISBN: 978-605-143-111-6</div>
</div>
</div>
<div>
<br /></div>
Halil Gökhanhttp://www.blogger.com/profile/01697559144812165558noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-275203207686335057.post-42097330983308233152014-02-06T02:30:00.001-08:002014-02-06T02:34:01.043-08:00Zola'lar nerede?<h3 class="post-title entry-title" itemprop="name" style="background-color: white; color: #666666; font-family: 'Trebuchet MS', Trebuchet, Verdana, sans-serif; font-size: 22px; font-weight: normal; margin: 0.75em 0px 0px; position: relative;">
<a href="http://halilgokhan.blogspot.com.tr/2014/01/zolalar-nerede.html" style="color: #888888; text-decoration: none;">Zola'lar nerede?</a></h3>
<div class="post-header" style="background-color: white; color: #666666; font-family: 'Trebuchet MS', Trebuchet, Verdana, sans-serif; font-size: 11px; line-height: 1.6; margin: 0px 0px 1.5em;">
<div class="post-header-line-1">
</div>
</div>
<div class="post-body entry-content" id="post-body-7485873813569525488" itemprop="description articleBody" style="background-color: white; color: #666666; font-family: 'Trebuchet MS', Trebuchet, Verdana, sans-serif; font-size: 13px; line-height: 1.4; position: relative; width: 546px;">
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
</div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="http://upload.wikimedia.org/wikipedia/commons/b/bb/Zola_Anthropo.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; color: #888888; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em; text-decoration: none;"><img border="0" src="http://upload.wikimedia.org/wikipedia/commons/b/bb/Zola_Anthropo.jpg" height="243" style="-webkit-box-shadow: rgba(0, 0, 0, 0.0980392) 1px 1px 5px; border: 1px solid rgb(238, 238, 238); box-shadow: rgba(0, 0, 0, 0.0980392) 1px 1px 5px; padding: 5px; position: relative;" width="400" /></a></div>
<br />
115 yıl sonra Dreyfus hâlâ yaşıyor.<br />
<br />
Estherhazy'ler de yaşıyor. Félix Faure'lar da...<br />
<br />
Peki Zola'lar nerede? Fransa'da bile Zola'nın mektubuna ancak 100 yıl sonra<a href="http://shop.kafekitap.com/urun/1311/suclusun" style="color: #888888; text-decoration: none;">bir başkan yanıt verebilmişken</a> - bundan 15 sene önce - aradan geçen bir asır boyunca aramızda olmayan kimlerdi? Yazarlar mı cumhurbaşkanları mı kurbanlar mı?<br />
<br />
Dreyfus Olayı hiç şüphesiz siyasi literatüre entelektüel terimini kazandırdı. Ve 115 yıldır bu terim devamlı olarak tartışılıyor. Bu terimin kurtarıcı ve koruyucu olduğuna sakın kanmayın. Onun yaşamasının, sürekli kullanılmasının bir yangın çanı ya da alarm zili işlevinde olduğu hatırlardan hiç çıkarılmamalı. Suçluyorum'u (J'accuse) <a href="http://shop.kafekitap.com/urun/1311/suclusun" style="color: #888888; text-decoration: none;">Suçlusun!..</a> olarak yeniden, bazı eklerle yayımlamamızın bir nedeni de entelektüel camiada çalmayan çanların sayısında artışın olması. Ve çalan çanlar da adeta kanıt saklamak için kullanılıyor.<br />
<br />
Şüphesiz ki tarih, hikâye haline gelmeden, yani oluşurken de çeşitli işaretler veren bir vicdan hareketi olarak içimizde hissediliyor. Bizim adımıza vicdanlarımızın günlüğünü tutan yazarlar 115 senedir artık siyasi olarak da "bağlanıyorlar". Girişimlerinin, duruşlarının her saniyesi ve molekülünde bu angajman şu soruyla yer ediyor: Kötülüğe kalıcı olarak nasıl geçit vermeyebilirim? Geçmiş, bitmiş, yakıp yıkmış olanın yaralarını sarmaya çalışan devlet tedbirlerini bir kayıttan öteye geçirmeyen mekanizma, gerçeğin sicil kayıtçısından başka bir şey değildir. Devlet sonradan kullanmak üzere gerçekleri kayıt eder, onlara müdahale etmez. Her kim olursa olsun devletin içinde o kayıtların boyunduruğunda bir şeylerle zıtlaştığınızda ya da kurban ilan edildiğinizde kurtuluşunuz kesinlikle yoktur. İşte Zola'nın belki de hayatına mal olan ve onu daha az okumamıza neden olan Dreyfus Olayı, devletlerin silah deposu olan ordunun iç duvarları arasında kalan ve hiçbir şeyin ulaşamadığı bir davadır. Ve bu dava duvarlarını Zola'nın elindeki vasati bir kalemden oluşan anahtarla, sadece gerçeğin vicdanını haykırarak açmaya çalışması bir yazarın başını çektiği yeni bir angajman çağını da açmış oldu tarihsel olarak, tüm dünya yazarları adına.<br />
<br />
Belki yeni Dreyfus olaylarında dünya yazarları suçlayan mektuplar yazamadılar; yönetimler daha baskıcı ve acımasız olduğu için; bu amaçla sürgüne çıktılar; romanlar kaleme aldılar, tiyatro eserleri; şiirler, günlükler ve belgeler bıraktılar, uzun mu uzun 20. yüzyıl boyunca.<br />
<br />
Dünya savaşlarının muharebe meydanlarında ve toplama kamplarında açlıktan, hastalıktan ve işkencelerden ölürlerken bile yazıyorlardı. İnsanlığın uğradığı vicdani tutulmaların fırtınalarında, bilincin ve sağduyunun toza dumana karıştığı şiddet kasırgalarında yazarlar bu yüzyıl boyunca birer tanığa dönüştü. Sesin ve görüntünün, yazıya oranla kapsadığı etkileri gerçeği daha çok saklamada ve gerçek kâşiflerini yok etmede kullanan kötülüğün karşısında yazarlar daha da büyük sorumluluk üstlendiler.<br />
<br />
Artık 21. yüzyılda yazarlara birkaç görev daha düşüyor: Acı çekmek, kanamak ve her gece sabaha kadar gerçekleri sayıklamak. Bilinçlerin açık ve işler olduğu gün ışığında hakikat tutuklu, vicdanlarımız tutsak. Yazarlar ise bu koşullarda sadece tek bir çalışma alanı kaldı: Rüya görmek.<br />
<br />
Belki de yazar günümüzde hâlâ yaşıyorsa bunu, evrimin başlangıcında çok basit bir beyin işlevine, yani unutmamaya borçlu. Beyinlerimizi ters çeviren ve onları unutma makinelerine çeviren bütün otoritelere, totalitarizmlere karşı, her şeye karşın; kendini keşfinden 115 yıl sonra Zola'ları gözle göremeyeceğimizi biliyoruz artık; çünkü onlar her yerde!..<br />
<br />
<div class="grid_2" style="color: #444444; display: inline; float: left; font-family: Arial; font-size: 14px; margin-left: 10px; margin-right: 10px; position: relative; width: 100px;">
<div class="bookimg" style="height: 135px; margin: auto auto 5px; width: 100px;">
<a href="http://www.kafekitap.com/urun/1311/suclusun" style="color: #888888; text-decoration: none;"><img alt="" border="0" src="http://www.kafekitap.com/Content/images/productimages/thumb/1624ZOLA%203d%20min.jpg" style="-webkit-box-shadow: rgba(0, 0, 0, 0.0980392) 1px 1px 5px; border: 0px; box-shadow: rgba(0, 0, 0, 0.0980392) 1px 1px 5px; padding: 5px; position: relative;" /></a></div>
</div>
<div class="grid_5" style="color: #444444; display: inline; float: left; font-family: Arial; font-size: 14px; margin-left: 10px; margin-right: 10px; position: relative; width: 280px;">
<div class="title" style="color: #cf0000; font-size: 20px; font-weight: bold; margin-bottom: 4px; margin-top: 30px;">
<a href="http://www.kafekitap.com/urun/1311/suclusun" style="color: #0000d8; font-size: 16px; margin-bottom: 4px; text-decoration: none;">Suçlusun</a></div>
<div class="">
Zeplin Kitaplar</div>
</div>
</div>
Halil Gökhanhttp://www.blogger.com/profile/01697559144812165558noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-275203207686335057.post-46820479157259128632013-12-27T00:43:00.002-08:002013-12-27T00:51:11.660-08:00Kadın yazarlara savaş çağrısı!<!--[if !mso]>
<style>
v\:* {behavior:url(#default#VML);}
o\:* {behavior:url(#default#VML);}
w\:* {behavior:url(#default#VML);}
.shape {behavior:url(#default#VML);}
</style>
<![endif]--><br />
<!--[if gte mso 9]><xml>
<w:WordDocument>
<w:View>Normal</w:View>
<w:Zoom>0</w:Zoom>
<w:TrackMoves>false</w:TrackMoves>
<w:TrackFormatting/>
<w:HyphenationZone>21</w:HyphenationZone>
<w:PunctuationKerning/>
<w:ValidateAgainstSchemas/>
<w:SaveIfXMLInvalid>false</w:SaveIfXMLInvalid>
<w:IgnoreMixedContent>false</w:IgnoreMixedContent>
<w:AlwaysShowPlaceholderText>false</w:AlwaysShowPlaceholderText>
<w:DoNotPromoteQF/>
<w:LidThemeOther>TR</w:LidThemeOther>
<w:LidThemeAsian>X-NONE</w:LidThemeAsian>
<w:LidThemeComplexScript>X-NONE</w:LidThemeComplexScript>
<w:Compatibility>
<w:BreakWrappedTables/>
<w:SnapToGridInCell/>
<w:WrapTextWithPunct/>
<w:UseAsianBreakRules/>
<w:DontGrowAutofit/>
<w:SplitPgBreakAndParaMark/>
<w:DontVertAlignCellWithSp/>
<w:DontBreakConstrainedForcedTables/>
<w:DontVertAlignInTxbx/>
<w:Word11KerningPairs/>
<w:CachedColBalance/>
</w:Compatibility>
<w:BrowserLevel>MicrosoftInternetExplorer4</w:BrowserLevel>
<m:mathPr>
<m:mathFont m:val="Cambria Math"/>
<m:brkBin m:val="before"/>
<m:brkBinSub m:val="--"/>
<m:smallFrac m:val="off"/>
<m:dispDef/>
<m:lMargin m:val="0"/>
<m:rMargin m:val="0"/>
<m:defJc m:val="centerGroup"/>
<m:wrapIndent m:val="1440"/>
<m:intLim m:val="subSup"/>
<m:naryLim m:val="undOvr"/>
</m:mathPr></w:WordDocument>
</xml><![endif]--><!--[if gte mso 9]><xml>
<w:LatentStyles DefLockedState="false" DefUnhideWhenUsed="true"
DefSemiHidden="true" DefQFormat="false" DefPriority="99"
LatentStyleCount="267">
<w:LsdException Locked="false" Priority="0" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" QFormat="true" Name="Normal"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="9" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" QFormat="true" Name="heading 1"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="9" QFormat="true" Name="heading 2"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="9" QFormat="true" Name="heading 3"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="9" QFormat="true" Name="heading 4"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="9" QFormat="true" Name="heading 5"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="9" QFormat="true" Name="heading 6"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="9" QFormat="true" Name="heading 7"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="9" QFormat="true" Name="heading 8"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="9" QFormat="true" Name="heading 9"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="39" Name="toc 1"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="39" Name="toc 2"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="39" Name="toc 3"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="39" Name="toc 4"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="39" Name="toc 5"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="39" Name="toc 6"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="39" Name="toc 7"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="39" Name="toc 8"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="39" Name="toc 9"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="35" QFormat="true" Name="caption"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="10" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" QFormat="true" Name="Title"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="1" Name="Default Paragraph Font"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="11" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" QFormat="true" Name="Subtitle"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="22" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" QFormat="true" Name="Strong"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="20" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" QFormat="true" Name="Emphasis"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="59" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Table Grid"/>
<w:LsdException Locked="false" UnhideWhenUsed="false" Name="Placeholder Text"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="1" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" QFormat="true" Name="No Spacing"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="60" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Light Shading"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="61" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Light List"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="62" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Light Grid"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="63" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium Shading 1"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="64" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium Shading 2"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="65" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium List 1"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="66" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium List 2"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="67" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium Grid 1"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="68" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium Grid 2"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="69" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium Grid 3"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="70" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Dark List"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="71" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Colorful Shading"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="72" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Colorful List"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="73" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Colorful Grid"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="60" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Light Shading Accent 1"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="61" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Light List Accent 1"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="62" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Light Grid Accent 1"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="63" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium Shading 1 Accent 1"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="64" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium Shading 2 Accent 1"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="65" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium List 1 Accent 1"/>
<w:LsdException Locked="false" UnhideWhenUsed="false" Name="Revision"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="34" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" QFormat="true" Name="List Paragraph"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="29" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" QFormat="true" Name="Quote"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="30" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" QFormat="true" Name="Intense Quote"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="66" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium List 2 Accent 1"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="67" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium Grid 1 Accent 1"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="68" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium Grid 2 Accent 1"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="69" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium Grid 3 Accent 1"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="70" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Dark List Accent 1"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="71" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Colorful Shading Accent 1"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="72" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Colorful List Accent 1"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="73" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Colorful Grid Accent 1"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="60" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Light Shading Accent 2"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="61" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Light List Accent 2"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="62" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Light Grid Accent 2"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="63" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium Shading 1 Accent 2"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="64" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium Shading 2 Accent 2"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="65" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium List 1 Accent 2"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="66" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium List 2 Accent 2"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="67" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium Grid 1 Accent 2"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="68" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium Grid 2 Accent 2"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="69" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium Grid 3 Accent 2"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="70" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Dark List Accent 2"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="71" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Colorful Shading Accent 2"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="72" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Colorful List Accent 2"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="73" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Colorful Grid Accent 2"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="60" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Light Shading Accent 3"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="61" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Light List Accent 3"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="62" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Light Grid Accent 3"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="63" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium Shading 1 Accent 3"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="64" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium Shading 2 Accent 3"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="65" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium List 1 Accent 3"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="66" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium List 2 Accent 3"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="67" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium Grid 1 Accent 3"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="68" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium Grid 2 Accent 3"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="69" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium Grid 3 Accent 3"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="70" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Dark List Accent 3"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="71" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Colorful Shading Accent 3"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="72" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Colorful List Accent 3"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="73" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Colorful Grid Accent 3"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="60" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Light Shading Accent 4"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="61" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Light List Accent 4"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="62" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Light Grid Accent 4"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="63" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium Shading 1 Accent 4"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="64" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium Shading 2 Accent 4"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="65" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium List 1 Accent 4"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="66" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium List 2 Accent 4"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="67" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium Grid 1 Accent 4"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="68" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium Grid 2 Accent 4"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="69" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium Grid 3 Accent 4"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="70" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Dark List Accent 4"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="71" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Colorful Shading Accent 4"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="72" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Colorful List Accent 4"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="73" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Colorful Grid Accent 4"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="60" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Light Shading Accent 5"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="61" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Light List Accent 5"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="62" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Light Grid Accent 5"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="63" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium Shading 1 Accent 5"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="64" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium Shading 2 Accent 5"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="65" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium List 1 Accent 5"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="66" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium List 2 Accent 5"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="67" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium Grid 1 Accent 5"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="68" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium Grid 2 Accent 5"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="69" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium Grid 3 Accent 5"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="70" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Dark List Accent 5"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="71" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Colorful Shading Accent 5"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="72" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Colorful List Accent 5"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="73" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Colorful Grid Accent 5"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="60" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Light Shading Accent 6"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="61" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Light List Accent 6"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="62" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Light Grid Accent 6"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="63" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium Shading 1 Accent 6"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="64" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium Shading 2 Accent 6"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="65" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium List 1 Accent 6"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="66" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium List 2 Accent 6"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="67" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium Grid 1 Accent 6"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="68" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium Grid 2 Accent 6"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="69" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium Grid 3 Accent 6"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="70" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Dark List Accent 6"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="71" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Colorful Shading Accent 6"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="72" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Colorful List Accent 6"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="73" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Colorful Grid Accent 6"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="19" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" QFormat="true" Name="Subtle Emphasis"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="21" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" QFormat="true" Name="Intense Emphasis"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="31" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" QFormat="true" Name="Subtle Reference"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="32" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" QFormat="true" Name="Intense Reference"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="33" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" QFormat="true" Name="Book Title"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="37" Name="Bibliography"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="39" QFormat="true" Name="TOC Heading"/>
</w:LatentStyles>
</xml><![endif]--><!--[if gte mso 10]>
<style>
/* Style Definitions */
table.MsoNormalTable
{mso-style-name:"Normal Tablo";
mso-tstyle-rowband-size:0;
mso-tstyle-colband-size:0;
mso-style-noshow:yes;
mso-style-priority:99;
mso-style-qformat:yes;
mso-style-parent:"";
mso-padding-alt:0cm 5.4pt 0cm 5.4pt;
mso-para-margin:0cm;
mso-para-margin-bottom:.0001pt;
mso-pagination:widow-orphan;
font-size:11.0pt;
font-family:"Calibri","sans-serif";
mso-ascii-font-family:Calibri;
mso-ascii-theme-font:minor-latin;
mso-fareast-font-family:"Times New Roman";
mso-fareast-theme-font:minor-fareast;
mso-hansi-font-family:Calibri;
mso-hansi-theme-font:minor-latin;
mso-bidi-font-family:"Times New Roman";
mso-bidi-theme-font:minor-bidi;}
</style>
<![endif]--><!--[if gte mso 9]><xml>
<o:shapedefaults v:ext="edit" spidmax="2050"/>
</xml><![endif]--><!--[if gte mso 9]><xml>
<o:shapelayout v:ext="edit">
<o:idmap v:ext="edit" data="1"/>
</o:shapelayout></xml><![endif]-->
<br />
<div class="MsoNormal" style="background: white;">
<b><span style="font-family: "Calibri","sans-serif"; font-size: 28.0pt;">Kadın yazarlara savaş çağrısı!</span></b></div>
<div class="MsoNormal" style="background: white;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="background: white;">
<b><span style="font-family: "Calibri","sans-serif"; font-size: 18.0pt;">KADIN ÖYKÜLERİ 2: SAVAŞ!!</span></b></div>
<div class="MsoNormal" style="background: white;">
<span style="font-family: "Calibri","sans-serif";">KAFEKÜLTÜR
Yayıncılık / H.E.İ.D.İ</span></div>
<div class="MsoNormal" style="background: white;">
<span style="font-family: "Calibri","sans-serif";">Öykü
Antolojisi</span></div>
<div class="MsoNormal" style="background: white;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://fbcdn-sphotos-a-a.akamaihd.net/hphotos-ak-prn1/1544376_369683983175107_2128502016_n.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="242" src="https://fbcdn-sphotos-a-a.akamaihd.net/hphotos-ak-prn1/1544376_369683983175107_2128502016_n.jpg" width="320" /></a></div>
<br />
<div style="text-align: right;">
<br /></div>
<br />
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: "Calibri","sans-serif"; font-size: 14.0pt;"></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: "Calibri","sans-serif"; font-size: 14.0pt;">KADIN
ÖYKÜLERİ 2: SAVAŞ !! </span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: "Calibri","sans-serif"; font-size: 14.0pt;">kitabı
için ÇAĞRI...</span></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: "Calibri","sans-serif"; font-size: 14.0pt;">Sevgili
Kadın Öyküleri yazarı</span></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: "Calibri","sans-serif"; font-size: 14.0pt;">KADIN
YAZARLARDAN KADIN ÖYKÜLERİ kitabımızın -görülen lüzum üzerine- İKİNCİSİNİ
yayınlıyoruz...</span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: "Calibri","sans-serif"; font-size: 14.0pt;">Bu
davete katılmanı gönülden diliyorum. Bu kez kitabımızın bir konusu var:
KADINLAR VE SAVAŞ.</span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: "Calibri","sans-serif"; font-size: 14.0pt;">2014
her yönüyle savaşın kayıplarının hüzünle anıldığı, kıyımların lanetlendiği bir
yıldönümü olacak I. Dünya Savaşı'nın 100. yılı olması sebebiyle...</span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: "Calibri","sans-serif"; font-size: 14.0pt;">KADIN
ÖYKÜLERİ 2: SAVAŞ !! da her anlamıyla, "savaşa gitmeyen, ama savaşın en
büyük kaybedenleri" olan kadınların, savaşların bütün hafızalardan
silinmesi için bir HATIRLATMA kitabı olacak...</span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: "Calibri","sans-serif"; font-size: 14.0pt;">İç,
dış, dünya, ev, aile, okul, sokak, siyasi kültürel bütün savaş ve çatışmaların
odakta olduğu öykünü en geç 15 Ocak 2014 gününe kadar bekliyoruz.</span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: "Calibri","sans-serif"; font-size: 14.0pt;">Yüzyılımıza,
zamanımıza, insana, hayata daha çok sahip çıkan yazarların uyanış yılı olsun
2014!</span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: "Calibri","sans-serif"; font-size: 14.0pt;">Şimdiden.</span></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: "Calibri","sans-serif"; font-size: 14.0pt;">EDİTÖR<br />
<a href="mailto:editor@kafekitap.com">editor@kafekitap.com</a></span></div>
Anonymousnoreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-275203207686335057.post-26237792286596244822013-09-24T05:09:00.001-07:002013-10-18T10:53:27.794-07:00İYİ YAZARLAR NASIL İYİ YAZARLAR?<table cellpadding="0" cellspacing="0" style="width: 100%px;"><tbody>
<tr><td></td></tr>
</tbody></table>
<table cellpadding="0" cellspacing="0" style="height: 20px; width: 653px;"><tbody>
<tr><td><div class="grid_3 productpagepic">
<a href="http://shop.kafekitap.com/urun/1289/iyi-yazarlar-neden-iyi-yazarlar-" target="_blank"><img alt="İyi Yazarlar Neden İyi Yazarlar?" height="215" src="http://shop.kafekitap.com/Content/images/productimages/ProductPage/1510poe%203Dk.jpg" title="İyi Yazarlar Neden İyi Yazarlar? kitabı büyük resim" width="149" /></a></div>
<div class="grid_3 productpagepic">
</div>
</td></tr>
</tbody></table>
<table cellpadding="0" cellspacing="0" style="width: 100%px;"><tbody>
<tr><td></td></tr>
</tbody></table>
<div class="RightColomn">
<span style="font-family: "Garamond","serif"; font-size: small; line-height: 115%;">Charles
Dickens, şimdi karşımda duran notta, daha önceden yaptığım ‘Barnaby Rudge’ın
mekanizması araştırmasından üstü kapalı olarak şöyle bahsediyor: “Bu arada
Godwin’in, ‘Caleb Williams’ının geri dönüş yapılarak yazıldığına dikkat ettiniz
mi? O, önce kahramanını bir zorluklar ağının içine sokar, ikinci cildi
şekillendirir ve ardından, onu önceden yaptığı şeyle ilgili hesap verecek
tarzda tasarlar.”</span>
</div>
<span style="font-size: small;"><br /></span>
<br />
<div class="MsoNormal" style="margin-bottom: 0cm; text-align: justify;">
<span style="font-size: small;"><br /></span></div>
<div class="MsoNormal" style="margin-bottom: 0cm; text-align: justify;">
<span style="font-family: "Garamond","serif"; font-size: small; line-height: 115%;">Godwin’in
eksiksiz bir yöntem biçimine sahip olduğunu düşünemem. Aslında kendisine itiraf
ettiği şey, Bay Dickens’ın amacı ile tam bir uyum içinde değildir. Fakat “Caleb
Williams”ın yazarı da, hiç değilse bir parça benzeşen yönteminden sağlayabileceği
avantajı algılamaması imkânsız sayılacak derecede iyi bir sanatçıydı. Hiçbir
şey, bütün bu olaylar dizisinden daha açık değildir; herhangi bir şeyi kaleme
almaya teşebbüs etmeden önce, hikâyenin çözümü, adına yaraşır biçimde,
incelikle işlenmiş olmalıdır</span></div>
<div class="MsoNormal" style="margin-bottom: 0cm; text-align: justify;">
<span style="font-size: small;"><br /></span></div>
<div class="MsoNormal" style="margin-bottom: 0cm; text-align: justify;">
<span style="font-family: "Garamond","serif"; font-size: small; line-height: 115%;">Burada,
bir öykü inşa etmenin alışıldık tarzında, bence köklü bir hata vardır. Hikâye,
ya bir tez öne sürer, - ya gündelik bir olayın önermesini sunar ya da en
iyisinden yazar, anlatısının temelini yalnızca göz alıcı bir formda
biçimlendirecek, bir kombinasyon sağlamaya yönelir- ki tasarım genel olarak
tasvir ile doldurulur, diyalog veya yazar yorumu, gerçeğin her türlü kırılma
noktası veya aksiyon, sayfa sayfa görünür kılınmalıdır. </span></div>
<div class="MsoNormal" style="margin-bottom: 0cm; text-align: justify;">
<span style="font-size: small;"><br /></span></div>
<div class="MsoNormal" style="margin-bottom: 0cm; text-align: justify;">
<span style="font-family: "Garamond","serif"; font-size: small; line-height: 115%;">Ben
bir ‘etkiyi’ göz önünde tutarak işe başlamayı tercih ederim. Orijinaliteye
uymak, daima görünürdedir- çok açık ve çok kolay elde edilebilir bir merak
kaynağından vazgeçmeyi göze alan kişi kendisini aldatmış olacağı için - kendime
öncelikle söylediğim şey şudur: ‘Şu anda, kalbin, zekânın veya genellikle
duyarlı bir ruhun sayısız etki veya izlenimlerinden hangisini seçeceğim?’ Bir
romanın seçilmiş olması, ilk ve ikincil olarak canlı bir etkidir. En iyi
biçimde işlenmiş bir durumun ya da atmosferin olup olmadığını göz önünde
bulundururum. - Olağan durumlar ve özgün atmosfer veya konuşmalar ya da hem
durumların, hem atmosferin özgünlüğü söz konusu mudur? – Daha sonra, bu tarz
olay kombinasyonları veya atmosfer, etkiyi yapılandırırken bana en iyi şekilde
yardımcı olacak mı diye bakarım. </span></div>
<div class="MsoNormal" style="margin-bottom: 0cm; text-align: justify;">
<span style="font-size: small;"><br /></span></div>
<div class="MsoNormal" style="margin-bottom: 0cm; text-align: justify;">
<span style="font-family: "Garamond","serif"; font-size: small; line-height: 115%;">Herhangi
bir dergi sayfasında, yazarın eserlerinden birini, en son noktasına varana kadar,
adım adım, detaylı, yöntemli şekilde tamamlayabilmesinin ne kadar ilginç olduğunu
sıklıkla düşünmüşümdür. Neden böyle bir sayfa asla yayımlanmaz, şaşkınım, fakat
sanırım yazar kibri diğer bütün sebeplerden önce geliyor. Çoğu yazar, özellikle
şairler, bir çeşit güzel coşku ile eser yarattıkları anlayışına sahip olmayı
tercih ederler ve estetik bir sezgiyle özende ve düşüncenin bocalayan
yavanlığında insanların sahnenin ardına göz atmasına kesin bir tüyler ürperticilikle
izin verirler. – sadece son anda yakalanmış gerçek niyetlerde- tam görüşün olgunluğuna
varamayan düşüncenin sayısız işaretinde- bütünüyle olgunlaşmış, ümitsizlikte
boşa çıkmış, ele avuca sığmaz hayallerde – ihtiyatlı seçimlerde ve
reddedişlerde- acı veren silintiler ve eklentilerde –bir sözcüğün içinde
devinen bir kanatta- mizanseni değiştiren donanımda- dayanaklar ve iblis kovan
tuzaklarda- horoz tüyünde, kırmızı boya ve siyah beneklerde- yüzün ötesindeki
doksan dokuz durumda – edebiyat tarihinin özelliklerini kurarlar. </span></div>
<div class="MsoNormal" style="margin-bottom: 0cm; text-align: justify;">
<span style="font-family: "Garamond","serif"; font-size: small; line-height: 115%;"><br /></span></div>
<div class="MsoNormal" style="margin-bottom: 0cm; text-align: justify;">
<span style="font-family: "Garamond","serif"; font-size: small; line-height: 115%;">Edgar Allan Poe</span></div>
<div class="MsoNormal" style="margin-bottom: .0001pt; margin-bottom: 0cm; text-align: justify;">
<span style="font-family: "Garamond","serif"; font-size: 14.0pt; line-height: 115%; mso-bidi-font-family: "Times New Roman"; mso-bidi-font-size: 12.0pt;"><br /></span></div>
Anonymousnoreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-275203207686335057.post-25027710043147210842013-09-13T00:31:00.000-07:002013-09-14T00:37:02.397-07:00Bir gün herkes 15 sayfalığına yazar olacak!<!--[if gte mso 9]><xml>
<w:WordDocument>
<w:View>Normal</w:View>
<w:Zoom>0</w:Zoom>
<w:TrackMoves/>
<w:TrackFormatting/>
<w:HyphenationZone>21</w:HyphenationZone>
<w:PunctuationKerning/>
<w:ValidateAgainstSchemas/>
<w:SaveIfXMLInvalid>false</w:SaveIfXMLInvalid>
<w:IgnoreMixedContent>false</w:IgnoreMixedContent>
<w:AlwaysShowPlaceholderText>false</w:AlwaysShowPlaceholderText>
<w:DoNotPromoteQF/>
<w:LidThemeOther>TR</w:LidThemeOther>
<w:LidThemeAsian>X-NONE</w:LidThemeAsian>
<w:LidThemeComplexScript>X-NONE</w:LidThemeComplexScript>
<w:Compatibility>
<w:BreakWrappedTables/>
<w:SnapToGridInCell/>
<w:WrapTextWithPunct/>
<w:UseAsianBreakRules/>
<w:DontGrowAutofit/>
<w:SplitPgBreakAndParaMark/>
<w:DontVertAlignCellWithSp/>
<w:DontBreakConstrainedForcedTables/>
<w:DontVertAlignInTxbx/>
<w:Word11KerningPairs/>
<w:CachedColBalance/>
</w:Compatibility>
<w:BrowserLevel>MicrosoftInternetExplorer4</w:BrowserLevel>
<m:mathPr>
<m:mathFont m:val="Cambria Math"/>
<m:brkBin m:val="before"/>
<m:brkBinSub m:val="--"/>
<m:smallFrac m:val="off"/>
<m:dispDef/>
<m:lMargin m:val="0"/>
<m:rMargin m:val="0"/>
<m:defJc m:val="centerGroup"/>
<m:wrapIndent m:val="1440"/>
<m:intLim m:val="subSup"/>
<m:naryLim m:val="undOvr"/>
</m:mathPr></w:WordDocument>
</xml><![endif]--><br />
<!--[if gte mso 9]><xml>
<w:LatentStyles DefLockedState="false" DefUnhideWhenUsed="true"
DefSemiHidden="true" DefQFormat="false" DefPriority="99"
LatentStyleCount="267">
<w:LsdException Locked="false" Priority="0" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" QFormat="true" Name="Normal"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="9" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" QFormat="true" Name="heading 1"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="9" QFormat="true" Name="heading 2"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="9" QFormat="true" Name="heading 3"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="9" QFormat="true" Name="heading 4"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="9" QFormat="true" Name="heading 5"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="9" QFormat="true" Name="heading 6"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="9" QFormat="true" Name="heading 7"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="9" QFormat="true" Name="heading 8"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="9" QFormat="true" Name="heading 9"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="39" Name="toc 1"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="39" Name="toc 2"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="39" Name="toc 3"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="39" Name="toc 4"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="39" Name="toc 5"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="39" Name="toc 6"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="39" Name="toc 7"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="39" Name="toc 8"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="39" Name="toc 9"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="35" QFormat="true" Name="caption"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="10" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" QFormat="true" Name="Title"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="0" Name="Default Paragraph Font"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="11" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" QFormat="true" Name="Subtitle"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="22" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" QFormat="true" Name="Strong"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="20" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" QFormat="true" Name="Emphasis"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="59" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Table Grid"/>
<w:LsdException Locked="false" UnhideWhenUsed="false" Name="Placeholder Text"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="1" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" QFormat="true" Name="No Spacing"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="60" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Light Shading"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="61" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Light List"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="62" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Light Grid"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="63" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium Shading 1"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="64" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium Shading 2"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="65" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium List 1"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="66" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium List 2"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="67" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium Grid 1"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="68" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium Grid 2"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="69" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium Grid 3"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="70" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Dark List"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="71" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Colorful Shading"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="72" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Colorful List"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="73" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Colorful Grid"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="60" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Light Shading Accent 1"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="61" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Light List Accent 1"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="62" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Light Grid Accent 1"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="63" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium Shading 1 Accent 1"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="64" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium Shading 2 Accent 1"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="65" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium List 1 Accent 1"/>
<w:LsdException Locked="false" UnhideWhenUsed="false" Name="Revision"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="34" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" QFormat="true" Name="List Paragraph"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="29" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" QFormat="true" Name="Quote"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="30" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" QFormat="true" Name="Intense Quote"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="66" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium List 2 Accent 1"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="67" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium Grid 1 Accent 1"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="68" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium Grid 2 Accent 1"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="69" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium Grid 3 Accent 1"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="70" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Dark List Accent 1"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="71" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Colorful Shading Accent 1"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="72" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Colorful List Accent 1"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="73" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Colorful Grid Accent 1"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="60" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Light Shading Accent 2"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="61" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Light List Accent 2"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="62" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Light Grid Accent 2"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="63" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium Shading 1 Accent 2"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="64" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium Shading 2 Accent 2"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="65" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium List 1 Accent 2"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="66" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium List 2 Accent 2"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="67" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium Grid 1 Accent 2"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="68" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium Grid 2 Accent 2"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="69" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium Grid 3 Accent 2"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="70" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Dark List Accent 2"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="71" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Colorful Shading Accent 2"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="72" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Colorful List Accent 2"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="73" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Colorful Grid Accent 2"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="60" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Light Shading Accent 3"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="61" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Light List Accent 3"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="62" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Light Grid Accent 3"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="63" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium Shading 1 Accent 3"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="64" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium Shading 2 Accent 3"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="65" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium List 1 Accent 3"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="66" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium List 2 Accent 3"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="67" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium Grid 1 Accent 3"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="68" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium Grid 2 Accent 3"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="69" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium Grid 3 Accent 3"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="70" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Dark List Accent 3"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="71" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Colorful Shading Accent 3"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="72" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Colorful List Accent 3"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="73" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Colorful Grid Accent 3"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="60" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Light Shading Accent 4"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="61" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Light List Accent 4"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="62" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Light Grid Accent 4"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="63" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium Shading 1 Accent 4"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="64" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium Shading 2 Accent 4"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="65" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium List 1 Accent 4"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="66" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium List 2 Accent 4"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="67" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium Grid 1 Accent 4"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="68" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium Grid 2 Accent 4"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="69" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium Grid 3 Accent 4"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="70" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Dark List Accent 4"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="71" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Colorful Shading Accent 4"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="72" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Colorful List Accent 4"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="73" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Colorful Grid Accent 4"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="60" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Light Shading Accent 5"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="61" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Light List Accent 5"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="62" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Light Grid Accent 5"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="63" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium Shading 1 Accent 5"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="64" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium Shading 2 Accent 5"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="65" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium List 1 Accent 5"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="66" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium List 2 Accent 5"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="67" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium Grid 1 Accent 5"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="68" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium Grid 2 Accent 5"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="69" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium Grid 3 Accent 5"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="70" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Dark List Accent 5"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="71" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Colorful Shading Accent 5"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="72" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Colorful List Accent 5"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="73" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Colorful Grid Accent 5"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="60" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Light Shading Accent 6"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="61" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Light List Accent 6"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="62" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Light Grid Accent 6"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="63" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium Shading 1 Accent 6"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="64" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium Shading 2 Accent 6"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="65" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium List 1 Accent 6"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="66" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium List 2 Accent 6"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="67" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium Grid 1 Accent 6"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="68" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium Grid 2 Accent 6"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="69" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium Grid 3 Accent 6"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="70" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Dark List Accent 6"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="71" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Colorful Shading Accent 6"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="72" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Colorful List Accent 6"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="73" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Colorful Grid Accent 6"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="19" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" QFormat="true" Name="Subtle Emphasis"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="21" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" QFormat="true" Name="Intense Emphasis"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="31" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" QFormat="true" Name="Subtle Reference"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="32" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" QFormat="true" Name="Intense Reference"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="33" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" QFormat="true" Name="Book Title"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="37" Name="Bibliography"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="39" QFormat="true" Name="TOC Heading"/>
</w:LatentStyles>
</xml><![endif]--><!--[if gte mso 10]>
<style>
/* Style Definitions */
table.MsoNormalTable
{mso-style-name:"Normal Tablo";
mso-tstyle-rowband-size:0;
mso-tstyle-colband-size:0;
mso-style-noshow:yes;
mso-style-priority:99;
mso-style-qformat:yes;
mso-style-parent:"";
mso-padding-alt:0cm 5.4pt 0cm 5.4pt;
mso-para-margin:0cm;
mso-para-margin-bottom:.0001pt;
mso-pagination:widow-orphan;
font-size:11.0pt;
font-family:"Calibri","sans-serif";
mso-ascii-font-family:Calibri;
mso-ascii-theme-font:minor-latin;
mso-fareast-font-family:"Times New Roman";
mso-fareast-theme-font:minor-fareast;
mso-hansi-font-family:Calibri;
mso-hansi-theme-font:minor-latin;
mso-bidi-font-family:"Times New Roman";
mso-bidi-theme-font:minor-bidi;}
</style>
<![endif]-->
<br />
<div align="center" class="MsoNormal" style="text-align: center;">
<span style="font-family: "Bodoni Bk BT","serif"; font-size: 24.0pt; mso-bidi-font-size: 25.0pt;"><a href="http://shop.kafekitap.com/urun/235/100-saatte-kendi-kitabini-yaz" target="_blank"><img alt="100 Saatte Kendi Kitabını Yaz" height="215" src="http://shop.kafekitap.com/Content/images/productimages/ProductPage/1341100saatte3Dmin.jpg" style="border: 0px none;" title="100 Saatte Kendi Kitabını Yaz kitabı büyük resim" width="149" /></a> </span></div>
<div align="center" class="MsoNormal" style="text-align: center;">
<span style="font-family: "Bodoni Bk BT","serif"; font-size: 24.0pt; mso-bidi-font-size: 25.0pt;">Bir
gün herkes 15 </span></div>
<div align="center" class="MsoNormal" style="text-align: center;">
<span style="font-family: "Bodoni Bk BT","serif"; font-size: 24.0pt; mso-bidi-font-size: 25.0pt;">sayfalığına
yazar olacak!</span></div>
<div align="center" class="MsoNormal" style="text-align: center;">
<br /></div>
<div align="center" class="MsoNormal" style="text-align: center;">
<span style="font-family: "Calibri","sans-serif"; mso-bidi-font-size: 14.0pt;">Bitmeyen
tartışmadır, kaç sayfa bir kitap olabilir... Oysa bunu tamamen konunun
belirlediği kimsenin neden aklına gelmiyor?</span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<i style="mso-bidi-font-style: normal;"><span style="font-family: "Bodoni Bk BT","serif"; mso-bidi-font-size: 14.0pt;">Neden
15 sayfa?</span></i></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="mso-element-anchor-horizontal: column; mso-element-anchor-vertical: paragraph; mso-element-frame-hspace: 5.65pt; mso-element-linespan: 3; mso-element-wrap: around; mso-element: dropcap-dropped; mso-height-rule: exactly;">
<table align="left" cellpadding="0" cellspacing="0" hspace="0" vspace="0">
<tbody>
<tr>
<td align="left" style="padding-bottom: 0cm; padding-left: 5.65pt; padding-right: 5.65pt; padding-top: 0cm;" valign="top"><div class="MsoNormal" style="line-height: 49.8pt; mso-element-anchor-horizontal: column; mso-element-anchor-vertical: paragraph; mso-element-frame-hspace: 5.65pt; mso-element-linespan: 3; mso-element-wrap: around; mso-element: dropcap-dropped; mso-height-rule: exactly; mso-line-height-rule: exactly; page-break-after: avoid; text-align: justify; vertical-align: baseline;">
<span style="font-family: "Bodoni Bk BT","serif"; font-size: 48.0pt; mso-bidi-font-size: 14.0pt; mso-text-raise: -6.5pt;">İ</span></div>
</td>
</tr>
</tbody></table>
</div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="font-family: "Bodoni Bk BT","serif"; mso-bidi-font-size: 14.0pt;">şareti ünlü Amerikan sanatçı Andy
Warhol çakmıştı aslında. Fakat 15 dakikalık şöhretler kimseyi tatmin etmedi.
Daha da fazlası istendi. </span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="font-family: "Bodoni Bk BT","serif"; mso-bidi-font-size: 14.0pt;">Kısa süreli şöhret olmayı kabul eden
unutulmayı neden hazmedemez, anlaşılır değil. Warhol'ünki bence bir lanetti,
bedduaydı. "Beni de meşhur ettiniz ya, tanrı belanızı verir<span style="mso-spacerun: yes;"> </span>inşallah!" diyerek popüler
unutulmuşluğun ateşini yaktı ve geriye unutulmayan tek pop starı olarak da o
kaldı.</span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="font-family: "Bodoni Bk BT","serif"; mso-bidi-font-size: 14.0pt;">Andy Warhol, bu yazıda olduğu gibi
birçok yazının konusu haline geliyor günümüzde. Önemsenmenin ve önemli olmanın
popülizme denk olduğu çağımızda, o beklemediği kadar ünlü ve lanetli olmayı
lanetini yayarak tadıyor; hatırası bundan da bıkmıyor.</span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<i style="mso-bidi-font-style: normal;"><span style="font-family: "Bodoni Bk BT","serif"; mso-bidi-font-size: 14.0pt;">Bu
15 sayfaya ne yazılacak?</span></i></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="font-family: "Bodoni Bk BT","serif"; mso-bidi-font-size: 14.0pt;">Hangi gün olacak bu "bir
gün"? Ve bir sayfa ne kadar sürecek?</span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="font-family: "Bodoni Bk BT","serif"; mso-bidi-font-size: 14.0pt;">Şöhreti, şiddet yerine süre olarak
algılamamız işleri karıştırıyor. Ses, yazı ve görüntü medyaları arasında
birimsel bir denklik ya da ölçek çalışması yapmadık şimdiye kadar.
İlerlettiğimiz teknolojilerle onları kelime, byte ya da piksel olarak algılama
çıkmazına girdik.</span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<i style="mso-bidi-font-style: normal;"><span style="font-family: "Bodoni Bk BT","serif"; mso-bidi-font-size: 14.0pt;">Neler
neler? </span></i></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="font-family: "Bodoni Bk BT","serif"; mso-bidi-font-size: 14.0pt;">İtiraflar, kişisel profiller,
dedikodular, hakaretler, flörtler, date'ler, chat'ler, SMS'ler, MMS'ler... Bunlar
tanıdık geliyor mu? Bunca metinle haberleşmeyle ne yapacağız? Stokçuluktan ya
da stok fazlalığından stoksuzluğa doğru gidiyoruz. Dünya da zaten çok kısa bir
zaman içinde aşırı nüfus yoğunluğundan "dünya" ve "hayat"
kelimelerinin anlamlarıyla vedalaşıp insansız bir gezegen olarak kozmik macerasına
devam edecek.</span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<i style="mso-bidi-font-style: normal;"><span style="font-family: "Bodoni Bk BT","serif"; mso-bidi-font-size: 14.0pt;">16.
sayfadan geliyorum</span></i></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="font-family: "Bodoni Bk BT","serif"; mso-bidi-font-size: 14.0pt;">16 ile sonsuzluk arasında büyük bir
mesafe yok. Günün birinde bir şeylerin sonunun olmasına alışmalıyız. Beklediğimiz
ölümsüzlük sanatın, devrimlerin ve belleklerin elinden tıp ve farmakolojinin
eline geçemez mi? Mutlak iksirle başlayan serüven ölümsüzlüğün yarına kalan,
ölümden sonra da yaşayan "dosya"larla kâğıttan elektronik sayfaya
kadar süre giden ilişkisinde kabuk değiştiriyor.</span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="font-family: "Bodoni Bk BT","serif"; mso-bidi-font-size: 14.0pt;">15. sayfa, ortalama olarak bir
kitabı rezil edecek düzeyde içeriksizliği, iletişimsizliği de içeriyor. Süreyle
birlikte sayfa sayısıyla da ölüme karşı durma gücünü tarif eden yayıncılık
elektronik kitaplarla yeniden kodeks öncesi volumen dönemine dönüşüyor.</span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="font-family: "Bodoni Bk BT","serif"; mso-bidi-font-size: 14.0pt;">Kâğıt ya da papirüs, taş ya da
tuğla... İnsanın her yüzeye yazdığı işaretlerde ölüme karşı bir ağıt bulmak her
zaman mümkün. </span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="font-family: "Bodoni Bk BT","serif"; mso-bidi-font-size: 14.0pt;">17. sayfa artık hiç gelmeyecek.</span></div>
Anonymousnoreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-275203207686335057.post-29540730758104531062013-09-12T03:06:00.001-07:002013-09-12T03:10:43.597-07:00Sivil olmak için lüzumlu itaatsizlikler...<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="http://www.hesapkitap.com/sivil-itaatsizlik-seti.html" target="_blank"><img border="0" height="320" src="https://fbcdn-sphotos-b-a.akamaihd.net/hphotos-ak-prn2/q71/1176114_321411238002382_373415191_n.jpg" width="186" /></a></div>
<b><i>Y Kuşağı</i> - Haz.: Aycan Türk</b><br /><br />
128 Kitaplar bilginin gündemine kamera-mikrofon tutmaya devam ediyor:<br /><br />
"Onlar Y kuşağı. Dünyada bilgisayarın yaygınlaşmaya başladığı dönemde
doğdular, Türkiye'deki kuşak televizyonda tek kanallı dönemi hayal meyal
hatırlasa da hepsi, özel radyoların açıldığı günkü heyecanı biliyor.
Berlin Duvarı'nın yıkılışına, Sovyetler'in dağılmasına, Amerika'nın
Irak'ı işgal ettiği ve televizyondan naklen yayınlanan Körfez Savaşı'na
tanık oldular çocuk yaşlarda. Kimisi hem anadolu lisesi hem üniversite
giriş sınavının iptal edildiği yıllarda sınava girdi. Cumhurbaşkanı
Turgut Özal'ın görev başındayken ölümü üzdü bu kuşağı. Türkiye'de bir
kadının başbakan olması ise heyecanlandırdı. Ekonomik belirsizlikler,
koalisyon hükümetleri, birkaç aylık ömrü olan kabineler, en ufak olaya
duyarlı ekonomi, Y kuşağının geleceğe bakışını olumsuz etkiledi.
Radyasyonlu çay, ihraç fazlası olduğu için okullarda dağıtılan fındık,
onların çocukluğunda ülkeye giren McDonald's, beslenme anılarını ve
alışkanlıklarını etkiledi."<br /><br />
<b><i>Anarşi</i> - Haz.: Aycan Türk</b><br /><br />
Anarşizm, (Eski Yunanca'da an "-sız, olumsuzluk eki" ve archos
"yönetici" sözcüklerinden türetilmiştir, yöneticisiz anlamına gelir)
toplumsal otoritenin, tahakkümün, erkin ve hiyerarşinin tüm biçimlerini
bertaraf etmeyi savunan çeşitli politik felsefeleri ve toplumsal
hareketleri tanımlayan toplumsal bir terimdir. Anarşizm, her koşulda her
türlü otoriteyi reddetmektir.<br /><br />
Bu hareketler genellikle, merkezi politik yapılar, üretim araçlarının
özel mülkiyeti ve ekonomik kurumlar yerine toplumsal ilişkilere dayanan
gönüllü etkileşim ve özyönetimi savunur, özgürlük ve otonomi ile
karakterize edilen bir toplumu arzular.<br /><br />
<b><i>Sosyoloji Sözlüğü</i> - Haz.: Aycan Türk</b><br /><br />
Y Kuşağı belki de ansiklopedileri, sözlükleri gören son kuşak olacak.<br />
Başlangıcından bu yana teknolojik yenilik ve gelecek kaygılarından
uzakta ilerleyen sosyoloji teorileri değişim ortası kuşaklar olan X, Y
ve Z kuşaklarını hem öngöremedi hem de kuramsallaştıramadı. Sosyoloji
hâlâ var, ama toplum artık o eski toplum değil. Gözlemesi,
değerlendirmesi bile çok zor olan yeni kuşak ve sosyal oluşumlar için Y
Kuşağı İçin Sosyoloji Sözlüğü yazar ve sosyolog Aycan Türk tarafından,
sözlüklerin de terminolojilerin de hızla değiştiği-geliştiği bir ara
dönemi anlamak için yazıldı. Sözlükten daha fazlası, bir gözlük ve hatta
yüksek çözünürlüklü bir kamera bu kitap...<br /><br />
<b><i>Sivil İtaatsizlik</i> - Henry David Thoureau</b><br /><br />
Sivil itaatsizlik terimini siyasi literatüre ilk kazandıran Henry David
Thoreau'dur. İyi bir doğacı ve çevreci olan Thoreau'nun 1849'da
yayınlanan <i>Sivil İtaatsizlik</i> kitabının yankıları 20. yüzyıl
başında Gandhi'ye, ortalarında ise Martin Luther King'e ve onları
izleyen binlerce adalet yanlısına kadar uzanır. Görüşleri ile milyonları
etkilemeyi başaran yazarın yaşamına bakıldığında, gençlik yıllarından
itibaren topluma karşı çıkışının izlerine rastlanır. Hiçbir zenginlik
hırsı olmayan Thoreau, asgari geçim şartlarını sağlamaktan öte bir iş
istememiştir.<br /><br />
Thoreau <i>Sivil İtaatsizlik</i> kitabına "En iyi hükümet en az
hükmedendir," diyerek başlamış ve en büyük dileğinin, bunun daha çabuk
ve daha sistemli işlediğini görmek olduğunu belirtmiştir. Çoğunluk
hükümetinin her durumda doğruluk üzerine kurulmadığını düşünen Thoreau,
"iyi ve kötü üzerinde çoğunluğun değil yalnızca vicdanların karar
verdiği bir hükümet olmaz mı?" diye sorar. Thoreau, vicdanı dolayısıyla
insan onurunu ve bunlardan hepsinin öncesinde bireyin özerkliğini esas
almaktadır.<br /><br />
<b><i>Duran Ufo</i> - Candan Selman</b><br /><br />
Herkes gayet net hatırlıyor: Bundan bir ay önce internete, çok sıkı
çekilmiş bir kısa film "düşmüştü"... Gezi olaylarının zirvede olduğu bu
dönemde, hikâyesi bu olaylar öncesinde yazılmış ve çekimi planlanmış bu
kısa film Duran adıyla biraz da eylemlerin ruhuna uygun olarak
çekildiğinde internette yüz binlerin ilgisine ulaştı. <i>Duran UFO</i>
filmi kafalarda çekilmeye devam etti ve o kısa film şimdi bir öykü
kitabı... Kısa süre önce Goglis ne demek adlı öykü kitabı da yayınlanan <i>Duran UFO</i> yazarı Candan Selman, kitabı hakkında şunları söyledi:<br /><br />
"Bir film çektik. Film tuttu beni içine çekti. Yüzümü gökyüzüne
çevirdim, baktım "O" hala orada duruyor. Kentin üstünde koca bir soru
işareti...<br />
Bir anda beliren ve durma süresi arttıkça bir tehdit olarak algılanmaya başlayan bir 'Duran UFO.'<br />
Sonra kendime sordum; bir şehrin tepesine çökerse tanımlanamayan bir cisim, nerede durur insanoğlu?<br />
Kiminin gözü onda, kimi unutmuş görünüyor. Dışarıda çocuklar oynuyor.
Kapının önüne bir taksi yanaşıyor. Pencerelerin birinde bir kadın çıplak
aşka yürüyor. Hava poyraza kesiyor. Tam kırk sekiz saattir orada öylece
duruyor...<br />
Duran; zamanın ve mekânın kıyısında, üstüne yaz sıçramış bir yeşil yalan.<br />
Siz bu yalanın neresindesiniz?"<table class="urun-diger-table"><tbody>
<tr><td nowrap="nowrap"></td><td><br /></td></tr>
<tr><td nowrap="nowrap"><br /></td><td><br /></td></tr>
<tr><td nowrap="nowrap"><br /></td><td><br /></td></tr>
<tr><td nowrap="nowrap"><br /></td><td><br /></td></tr>
<tr><td nowrap="nowrap"><br /></td><td><br /></td></tr>
<tr><td nowrap="nowrap"><br /></td><td><br /></td></tr>
<tr><td nowrap="nowrap"><br /></td><td><br /></td></tr>
<tr><td nowrap="nowrap"><br /></td>
<td><br /></td></tr>
<tr><td nowrap="nowrap"><br /></td><td><br /></td></tr>
<tr>
<td colspan="2"><br /></td></tr>
</tbody></table>
Anonymousnoreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-275203207686335057.post-41823068594431519152013-08-31T00:28:00.000-07:002013-08-31T00:51:44.150-07:00PARİS'TE BAZI SOKAKLAR NAMUSSUZDUR<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="http://www.gutenberg.org/files/8150/8150-h/images/01a.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="342" src="http://www.gutenberg.org/files/8150/8150-h/images/01a.jpg" width="400" /></a></div>
<br />
<br />
<b>PARİS'TE BAZI SOKAKLAR NAMUSSUZDUR</b><br />
Honoré de Balzac<br />
<br />
<br />
<br />
Namus davasından hüküm giyen adamlar kadar şerefsiz Paris sokakları vardır; bazı sokaklar soylu, bazıları namusludur; yeni açılan kimi sokağın ahlâkı hakkında halk henüz bir fikir sahibi değildir. Bazı sokaklar katil, bazıları kocasından dul maaşı alan ihtiyar kadınlar kadar yaşlıdır; saygı gören sokaklar, her daim temiz tutulan sokaklar, pislik içinde yüzen sokaklar, işçi, çalışkan, tüccar sokaklar vardır. Yani Paris sokakları, insanoğluna özgü özellikler taşır, görünüşleri ile karşısındakinde belli izlenimler uyandırırlar. Barındırdığı kötü arkadaşlıklar yüzünden asla oturmak istemeyeceklerinizin yanı sıra tüm gün içinden çıkmak istemeyeceğiniz sokaklar vardır. Montmartre gibi bazı sokakların baş tarafı ne güzel başlar ama aynı güzellik sonuna kadar gitmez. Paix sokağı geniş ve uzundur, ama Vendôme Meydanı'nda hüküm süren görkemden nasibini almamış olacak ki, Royal Sokağı’nın insanda yarattığı soyluluk hissini veremez. Saint-Louis adasındaki sokaklarda gezinirken sizi sarmalayan karamsarlığın hesabını, oradaki evlerin ve büyük köşklerin ıssızlığına, kasvetine sormak ge-rekir. Vergi toplayıcılarının, kanını emerek cesede çevirdiği bu ada, Paris’in Venedik’i sayılır. Bourse Meydanı geveze, cıvıl cıvıl, hafif meşreptir; bir tek sabaha karşı saat ikide ay ışığı vurduğunda güzel görünür: gündüz vakti Paris’in kısa bir özetiyken, geceleri eski Yunan’daki ozanların heykelleri-ne benzer manzaraları çağrıştırır. Traversière-Saint-Honoré Sokağı, rezil bir sokak değil mi? Burada içi kötülüklerle dolu, katları arasında günahların, cinayetlerin, sefaletin barındığı karşılıklı küçük evler bulunur. Kuzeye baktığından, güneşi yılda üç dört kez görebilen bu dar sokaklar, ceza almadan öldüren katillere benzer. Adalet Bakanlığı bugün buradaki olaylara karışmıyor ama eskiden Parlamento, bu davalarla ilgilenmesi için polis müdürünü buraya çağırmış ve en azından, bir zamanlar Beauvais Rahip Meclisinin geri kafalı mensuplarına yapılana benzer birkaç tutuklama da bu sokaklardan olmuştu. Bununla birlikte Bay Benoiston de Château-neuf bu sokaklardaki ölüm oranının diğerlerine göre iki kat daha fazla olduğunu ispatlamış bulunuyor. Söyle-nenleri bir örnekle özetlersek, Fromenteau Sokağı cani olduğu kadar da batakhane değil mi? Paris dışında yaşayanlar için anlaması güç bu gözlemler, Paris’in içinde gezip tozarken, saat başı değişen zevklere ulaşmayı beceren, ilim ve fikir, şiir ve zevk adamlarıyla, Paris’i tadına doyulmaz bir canavar olarak görenlerin mutlaka kolaylıkla kavrayacağı bir durum. Canavar, şu köşede güzel bir kadın görünümünde, biraz ileride zavallı bir ihtiyar, şurada iktidara yeni geçen hükümdarın bastırdığı bozuk paralar kadar taze; karşı köşede ise, modaya uygun zarif bir kadın misali… Yani tam anlamıyla bir canavar! Evlerin tavan araları, bir çeşit bilgi ve akıl dolu kafaları; ilk katları zengin mutlu mideleri; dükkân-ları ise gerçek hayatı temsil ediyor: yani para kazanmak için çalışan satıcıları. Ah! Bu canavar ne denli hareketli bir yaşam sürüyor? Balodan dönen son arabalar da içerideki yerle-rine çekilir çekilmez, canavarın kolları yavaşça silkinerek, şehre giriş kapılarında hareketlenmeye başlar. Görünmez otuz bin kadın ile erkeğin idare ettiği tüm kapılar aralanır, ıstakozun kollarına benzer menteşeler hareketlenir; bu hattın bekçileri, içine bir mutfak, bir işlik, bir yatak, çocuk odası ve bahçe sığan iki metrekarelik alanlarda yaşarlar; yer darlığından önlerini bile göremezken etrafta olup biten her şeyi görmeleri gerekir. Yavaş yavaş eklemler kıtırdar, canavar hareketlenir, sokak dillenir. Öğlen vakti her şey canlanmıştır, bacalardan duman tüter, canavar karnını doyurur; daha sonra kükreyerek binlerce ayağını oynatmaya başlar. Güzel manzara! Ah Paris! Kim senin bu loş manzaralarına, sokak aralarına sızan gün ışığına, sessiz çıkmaz sokaklarına hayran olmaz ki!<br />
(...) <br />
<br />
<div style="text-align: right;">
Türkçesi: Gül Kutluğ</div>
<br />
<span style="font-size: x-small;">(Yakında çıkacak <i>Paris</i>, Honoré de Balzac kitabından...)</span>Anonymousnoreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-275203207686335057.post-80666445436469365962013-08-27T10:25:00.002-07:002013-08-27T10:50:45.489-07:00Kadınların En Çok Aldattığı Burçlar<div class="grid_9 omega newstitle">
<br /></div>
<div class="grid_9omega newssummary">
Sadece kadınların geleceği merak
etmesi durumu cinsel kimlikle ilgili değildir . Tarihe bakacak olursak
birçok antik ve modern bilim adamının ve tabii bilim kadınının aynı
zamanda astrolog olduğunu gözleriz. Çünkü astroloji farklı ve göksel bir
bakış açısıdır.</div>
<div>
<a href="http://shop.kafekitap.com/urun/308/kadinlarin-en-cok-aldattigi-burclar" target="_blank"><img alt="Kadınların En Çok Aldattığı Burçlar" height="215" src="http://shop.kafekitap.com/Content/images/productimages/ProductPage/1500KADINLARASTROLOJI3dmin.jpg" style="border: 0px none;" title="Kadınların En Çok Aldattığı Burçlar kitabı büyük resim" width="149" /></a></div>
<div>
</div>
<div>
(Tadımlık)</div>
<div>
</div>
<div>
<b>Kadın astrolog erkek astrolog</b></div>
<div>
</div>
<div>
Astroloji sezgisi denilen şeyin cinsiyetle bir ilgisi olduğunu
düşünmüyorum aslında. Bilgiyi sezgiyle birleştirebilmek kişiye özel bir
yetenektir. Ve beyninin iki tarafını eşit kullanan kişiler bunu rahatça
başarır. Sezgi dişil yönümüze ait olduğu için kadınların kendiliğinden
bu alana kaymasında şaşılacak bir durum da yoktur. Avustralyalı kadın
Astrolog Bernadette Brady, The Eagle and the Lark (Kartal ve Tarlakuşu)
isimli çığır açan kitabında bilgi ve sezginin daima beraber gitmesi
gerektiği vurgular. Astrolojide tekniği temsil eden kartal ile sezgiyi
temsil eden tarla kuşu benzetmesi bunun için vardır. Kısacası
astrolog-lar harita yorumlamak ve geleceği görmek için ya çok iyi bir
kartala ya da çok iyi bir tarla kuşuna ihtiyaç duyarlar. İkisini
dengelemek ideal yorumu getirir. </div>
<div>
</div>
<div>
<b>Kadınların gelecek merakı</b></div>
<div>
</div>
<div>
Sadece kadınların geleceği merak etmesi durumu cinsel kimlikle ilgili
değildir bence. Tarihe bakacak olursak birçok antik ve modern bilim
adamının ve tabii bilim kadınının aynı zamanda astrolog olduğunu
gözleriz. Çünkü astroloji farklı ve göksel bir bakış açısıdır. Deneysel
tedavilerin yıllarca teşhis edemediği ruhsal ve fiziksel rahatsızlıklar,
astrolojik bakışla kolayca açığa çıkabilir. Ben bunu kendi
danışanlarımdan birçoğunda ciddi olarak gözlemledim. Bir tanesi yıllarca
tedavi gördüğü halde ağır depresyon yaşayan bir kadındı. Haritada
depresyon kaynağı olabilecek çok kötücül bir açı kalıbının varlığını
gördüm ve ona küçüklüğünde yaşamış olacağı bir travmayla ilgili sorular
sordum. Aslında o açı kalıbı olayın saldırı olabileceğiyle ilgili fikir
ve sezgi vermişti bana. Nitekim aile içi ensest ve tecavüz vakasının
varlığı ve 10 yıl boyunca psikiyatrik tedavi almasına rağmen bastırılmış
bir öfke o gün açığa çıktı. Danışanım o günden bir süre sonra evlendi
ve cinsellikle ilgili korkularının bir kısmının üstesinden geldi. Bu
şifalandırıcı bir etkiydi. Ama tabii ki biz travma tedavi etmiyoruz,
amacımız bilgi vermek ve önümüzdeki yolun engellerini ve geçmişteki
kilit noktaları aydınlatmak. Atalardan aldığımız genetik mirasın
tanımlanmasına kadar astroloji çok ciddi bir bilgi kaynağıdır. Sadece
gelecek yorumu için kullanma eğilimi astrolojinin fal ile
karıştırılmasına ve gözden düşmesine yol açıyor maalesef. Çünkü kişiler
şimdiye değil daima geleceğe odaklı yaşıyor. Oysa yarını yaratan
bugündür ve bugünün sıkıntısı geçmişle ilgilidir. Önce kaynağı görmek ve
hayata holistik bir bakış açısıyla bakmak lazım. </div>
<div>
</div>
<div>
<b>Kadınlar önceden bilmek ister</b></div>
<div>
</div>
<div>
Bu insanın tembel ve kolaycı yapısına ait bir durum. Kadercilik ve
hazırlop gelecek vaatleri insanın içindeki korku ve endişeyi azaltıyor,
ama bu bilgi değil "atmasyon"la yapılırsa sadece altyapısız bir vaat
olarak havada kalıyor. İnsan yapısı gereği hep iyi şeyler duymaya,
kötüyü reddetmeye eğilimlidir. Öteki türlü yorumu yapan kişi felaket
tellalı olarak adlandırılır. Ancak kehanetin genelde iyilikten çok
kötülük içermesi daha kolay bir yaklaşımdır. Korku en güçlü enerjilerden
biri olduğundan birini ya da bir toplumu korkuya sokup felakete
yönlendirmek de çok kolaydır. Bu şekilde değil kişiyi kitleleri bile
yönlendirmek mümkündür. Nitekim dünyanın şu andaki hali nasıl
yönetildiğimizi gösteriyor. Ancak bilgi karanlığı aydınlatabilir,
dogmalar veya kurallar değil. Ama bilginin de vicdan ve sev-giyle ve
özgür iradeye müdahale edilmeden verilmesi gerekir. Astrolojinin etiği
de bunu içerir. Her şey zaten önceden yazıldıy-sa biz kukladan ya da
robottan başka bir şey değiliz demektir. Ancak kadersel bir planın
parçası olsak bile bazı şeyleri değiş-tirmekle yükümlüyüz. Astroloji
geçmiş yaşamlara, ruhun yolcu-luğuna ve atalar genetiğine ışık tutan bir
bilgi olduğundan hangi şartlarla dünya üstünde olduğumuzu bilmek ve ona
göre hare-ket etmek şansı bize verilmiştir. Gene de bu da kişinin
ruhsal kapasitesiyle ilgilidir. Birçok astrolog arkadaşım astrolojiyi
öğrenirken konuyu hatırladıklarını da söyler keza ben de bu bilgiyi
hatırladığımı biliyorum mesela. Konu geleceği bilmek değil büyük planı
görmek, yetenekleri zamanında kullanmak ve zamanın kalitesini
değerlendirmekle ilgilidir kısaca.</div>
<div>
</div>
<div>
</div>
<div>
<a href="http://shop.kafekitap.com/urun/308/kadinlarin-en-cok-aldattigi-burclar">KİTABI SATIN ALMAK İÇİN</a></div>
Anonymousnoreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-275203207686335057.post-25624444939455410972013-06-23T04:18:00.001-07:002013-06-23T08:13:23.443-07:00Duran Ufo filminin ve Goglis Ne Demek kitabının yazarı Candan Selman ile söyleşi<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://fbcdn-sphotos-g-a.akamaihd.net/hphotos-ak-prn1/935901_10151585921758673_1496986013_n.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="235" src="https://fbcdn-sphotos-g-a.akamaihd.net/hphotos-ak-prn1/935901_10151585921758673_1496986013_n.jpg" width="640" /></a></div>
<i>-Goglis ne demek?</i><br />
<br />
<a href="http://shop.kafekitap.com/Home/LinkCounter/154" target="_blank">“Goglis Ne Demek?”</a> kitabın adı olmakla birlikte aynı zamanda kitaptaki öykülerden birinin de adı. Öykünün başkahramanı küçük Ömer; karıncaları, kuşları ve ağaçları rahatsız ederken, goglisin ne demek olduğunu öğrenir ve elindeki sopayı, taşı bir kenara bırakıp, kelimeyi kendisini yalnız hissettiren yakın çevresine karşı bir silah gibi kullanır. Goglisin ne olduğunu bilmek, gücü elinde tutmak, küçük Ömer’in saffında olmak demektir. Ama bunun dışında, ‘goglis ne demek?’ sorusunun cevabı aslında bütün öykülerin toplamının verdiği hissiyatta saklı. Kitabın kapağını kapatan okurun hissiyatı, belki de küçük Ömer’inkiyle aynı olacaktır. “Uy daha goglis ne demek bilmiyler babaanne!...”<br />
<br />
<i>-Kısa yazı geçmişiniz?</i><br />
<br />
Masal dinlemeden uyuyamayan bir çocuk olarak, okumayı söktükten sonra kendi hikâyelerimi kendim okudum. Sonra hep özendim. Okuduğum kurgular karşısında büyülendim. Ben de yazacağım dedim. İlkokulun ilk yıllarında bir defter edindim yazmak için. Hala durur o defterim. ‘Bit’ adında bir öyküm var. Okullarda çocukların kafasında eğitim alarak, kendilerini geliştiren bitler, dünyayı ele geçiriyor. Sonraki yıllarda biraz korktum sanırım hikâyelerden. Kendime döndüm. Günlükler doldurdum. Sonra kendimi yazdım, sonra çevremi yazmaya başladım sonra korkuyu attım ve tekrar dünyayı ele geçiren bitlere selam çakıp, öyküler kurgulamaya başladım. Dergiler ve sanal ortamdaki edebiyat siteleri reaksiyon almak ve ne yöne gideceğini kestirmek adına kalemime yardımcı oldu. <br />
<br />
<i>-Ada nedir sizce?</i><br />
<br />
Heybeliada’da doğup, orada büyümüş ve yirmi yılını orada geçirmiş biri olarak, ada benim için ev demek. Ev kelimesinin içi pek çok kavram ve duyguyla doldurulabilir. Adada yaşamak dışarıdan günü birlik kaçamak yapmaya benzemez. Kaçamazsın adadan. Ada peşini bırakmaz. Bir yandan özgürlüktür ada; bağıra çağıra şarkılar söylersin çamların altında, at koşturursun orada burada, bir yandan tutsaklıktır; bir lodos olur, başın tutar kıpırdayamazsın hiçbir yana. Ama adalılar, uzak da olsa adalarından bir takım tutar gibi görünemez halatlarla bağlıdır iskelelerine. Nüfusu ne kadar olursa olsun ıssızdır her ada. Ama her adalı, adanın keyfini çıkarmak için elinden ne geliyorsa onu yapar. “Halki To Putanaryo” adlı öykümde sık sık tekrarlandığı gibi ‘çünkü ada çok sessiz eğlence gerek.’ <br />
<br />
<i>-Ödül almak nasıl bir duygu?</i><br />
<br />
Ödüllendirilmek keyifli bir şey. Yazılıdan iyi not almaya benziyor. Orhan Kemal sevdiğim bir yazar, adına düzenlenen Orhan Kemal Öykü Yarışması da <a href="http://shop.kafekitap.com/Home/LinkCounter/154" target="_blank">“Goglis Ne Demek?”</a> öykü dosyamın okunması ve Candan Selman isminden çok, öykülerimin adının duyulması bakımından önemliydi benim için. <br />
<br />
<i>-Eskiden bütün genç yazarlar aynı zamanda yeni de olurdu ama şimdi genç yazarlar yayınlandıkları andan itibaren bir tamamlanmışlık hissi de veriyorlar... sizin gibi...</i><br />
<br />
Bir kitap çıkarmak ‘maliyetini karşıla basalım’ damarını saymazsak uzun ve meşakkatli bir süreç. Dergiler bu bağlamda çok mühim. Edebiyatın mutfağı. Altını üstünü çevire çevire dergilerde pişmek, yarışmalara katılmak, sanal edebiyatta kafa göz yararak var olmaya çalışmak mühim. İnsan arkasında kara bir leke bırakmak istemiyor. O yüzden de ilk kitap artık tamam çıksın dediğin noktaya vardığında ve kendi duruşuna uygun bir yayınevi seni görebildiğinde, kitabına bir yuva bulduğunda her ne kadar yeni bir yazar gibi gözüksen de aslında uzun bir serüvenin sonuna da gelmiş oluyorsun bu yeni başlangıçta. <br />
<br />
<i>-Son günlerde ses getiren <a href="http://vimeo.com/68699623" target="_blank">‘Duran Ufo’</a> kısa filminin hikâyesini de siz yazdınız. Biraz anlatır mısınız?</i><br />
<br />
Sadece durarak sessiz bir tehdit oluşturan yapılar, sinema binaları, heykeller, ağaçlar var bu ülkede. Yıllardır belki de orada duruyorlar, kimseye bir zararları yok. Hatta çevrelerine yaydıkları güzellikler var. Ama nedense bir tehdit gibi görülüp, müdahale edilmek isteniyor. Gökyüzünde bir anda beliren ve durma süresi arttıkça bir tehdit olarak algılanmaya başlayan bir ‘duran ufo’ merkezli gelişti hikâye. Gündemin gün be gün değişmesi ve değişirken bir önceki gündemin önemini yitirmesi ve bu yönde ülkede değişim gösteren duygu ve eylemler de hikâyeyi şekillendiren öğeler oldu. Kısa filmimizi biz sevdik, sanırım insanlar da sevdiler. <br />
<br />
<i>-Yeni projeler çalışmalar var mı?</i><br />
<br />
Bir süredir üzerinde oynadığım bir roman var. Ama ben oynamayı severim. Oyunu ne zaman bitiririm tam bilemiyorum. Bunun dışında öyküler toplamaya ve onları hizaya sokmaya çalışıyorum. Çoğu haylaz, yerlerinde pek durmuyor. <br />
<br />
<iframe allowfullscreen="" frameborder="0" height="281" mozallowfullscreen="" src="http://player.vimeo.com/video/68369366" webkitallowfullscreen="" width="500"></iframe> <br />
<a href="http://vimeo.com/68369366">Goglis Ne Demek?</a> from <a href="http://vimeo.com/user10043875">themanproduction</a> on <a href="http://vimeo.com/">Vimeo</a>.<br />
<iframe allowfullscreen="" frameborder="0" height="281" mozallowfullscreen="" src="http://player.vimeo.com/video/68699623" webkitallowfullscreen="" width="500"></iframe> <br />
<a href="http://vimeo.com/68699623">DURAN / Kısa Film 2013</a> from <a href="http://vimeo.com/user10043875">themanproduction</a> on <a href="http://vimeo.com/">Vimeo</a>.Anonymousnoreply@blogger.com1tag:blogger.com,1999:blog-275203207686335057.post-65056580797413811672013-05-29T02:49:00.003-07:002013-05-29T04:29:58.150-07:00Kaldırımların altında ne vardı?<!--[if gte mso 9]><xml>
<o:OfficeDocumentSettings>
<o:RelyOnVML/>
<o:AllowPNG/>
</o:OfficeDocumentSettings>
</xml><![endif]--><span style="font-family: "Trebuchet MS",sans-serif; font-size: small;"><br /></span>
<!--[if gte mso 9]><xml>
<w:WordDocument>
<w:View>Normal</w:View>
<w:Zoom>0</w:Zoom>
<w:TrackMoves/>
<w:TrackFormatting/>
<w:HyphenationZone>21</w:HyphenationZone>
<w:PunctuationKerning/>
<w:ValidateAgainstSchemas/>
<w:SaveIfXMLInvalid>false</w:SaveIfXMLInvalid>
<w:IgnoreMixedContent>false</w:IgnoreMixedContent>
<w:AlwaysShowPlaceholderText>false</w:AlwaysShowPlaceholderText>
<w:DoNotPromoteQF/>
<w:LidThemeOther>TR</w:LidThemeOther>
<w:LidThemeAsian>X-NONE</w:LidThemeAsian>
<w:LidThemeComplexScript>X-NONE</w:LidThemeComplexScript>
<w:Compatibility>
<w:BreakWrappedTables/>
<w:SnapToGridInCell/>
<w:WrapTextWithPunct/>
<w:UseAsianBreakRules/>
<w:DontGrowAutofit/>
<w:SplitPgBreakAndParaMark/>
<w:DontVertAlignCellWithSp/>
<w:DontBreakConstrainedForcedTables/>
<w:DontVertAlignInTxbx/>
<w:Word11KerningPairs/>
<w:CachedColBalance/>
</w:Compatibility>
<m:mathPr>
<m:mathFont m:val="Cambria Math"/>
<m:brkBin m:val="before"/>
<m:brkBinSub m:val="--"/>
<m:smallFrac m:val="off"/>
<m:dispDef/>
<m:lMargin m:val="0"/>
<m:rMargin m:val="0"/>
<m:defJc m:val="centerGroup"/>
<m:wrapIndent m:val="1440"/>
<m:intLim m:val="subSup"/>
<m:naryLim m:val="undOvr"/>
</m:mathPr></w:WordDocument>
</xml><![endif]--><!--[if gte mso 9]><xml>
<w:LatentStyles DefLockedState="false" DefUnhideWhenUsed="true"
DefSemiHidden="true" DefQFormat="false" DefPriority="99"
LatentStyleCount="267">
<w:LsdException Locked="false" Priority="0" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" QFormat="true" Name="Normal"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="9" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" QFormat="true" Name="heading 1"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="9" QFormat="true" Name="heading 2"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="9" QFormat="true" Name="heading 3"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="9" QFormat="true" Name="heading 4"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="9" QFormat="true" Name="heading 5"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="9" QFormat="true" Name="heading 6"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="9" QFormat="true" Name="heading 7"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="9" QFormat="true" Name="heading 8"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="9" QFormat="true" Name="heading 9"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="39" Name="toc 1"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="39" Name="toc 2"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="39" Name="toc 3"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="39" Name="toc 4"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="39" Name="toc 5"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="39" Name="toc 6"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="39" Name="toc 7"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="39" Name="toc 8"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="39" Name="toc 9"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="35" QFormat="true" Name="caption"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="10" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" QFormat="true" Name="Title"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="1" Name="Default Paragraph Font"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="11" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" QFormat="true" Name="Subtitle"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="22" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" QFormat="true" Name="Strong"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="20" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" QFormat="true" Name="Emphasis"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="59" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Table Grid"/>
<w:LsdException Locked="false" UnhideWhenUsed="false" Name="Placeholder Text"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="1" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" QFormat="true" Name="No Spacing"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="60" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Light Shading"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="61" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Light List"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="62" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Light Grid"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="63" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium Shading 1"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="64" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium Shading 2"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="65" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium List 1"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="66" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium List 2"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="67" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium Grid 1"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="68" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium Grid 2"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="69" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium Grid 3"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="70" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Dark List"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="71" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Colorful Shading"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="72" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Colorful List"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="73" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Colorful Grid"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="60" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Light Shading Accent 1"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="61" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Light List Accent 1"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="62" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Light Grid Accent 1"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="63" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium Shading 1 Accent 1"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="64" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium Shading 2 Accent 1"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="65" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium List 1 Accent 1"/>
<w:LsdException Locked="false" UnhideWhenUsed="false" Name="Revision"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="34" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" QFormat="true" Name="List Paragraph"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="29" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" QFormat="true" Name="Quote"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="30" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" QFormat="true" Name="Intense Quote"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="66" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium List 2 Accent 1"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="67" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium Grid 1 Accent 1"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="68" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium Grid 2 Accent 1"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="69" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium Grid 3 Accent 1"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="70" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Dark List Accent 1"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="71" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Colorful Shading Accent 1"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="72" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Colorful List Accent 1"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="73" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Colorful Grid Accent 1"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="60" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Light Shading Accent 2"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="61" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Light List Accent 2"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="62" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Light Grid Accent 2"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="63" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium Shading 1 Accent 2"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="64" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium Shading 2 Accent 2"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="65" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium List 1 Accent 2"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="66" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium List 2 Accent 2"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="67" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium Grid 1 Accent 2"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="68" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium Grid 2 Accent 2"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="69" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium Grid 3 Accent 2"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="70" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Dark List Accent 2"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="71" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Colorful Shading Accent 2"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="72" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Colorful List Accent 2"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="73" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Colorful Grid Accent 2"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="60" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Light Shading Accent 3"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="61" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Light List Accent 3"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="62" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Light Grid Accent 3"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="63" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium Shading 1 Accent 3"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="64" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium Shading 2 Accent 3"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="65" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium List 1 Accent 3"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="66" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium List 2 Accent 3"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="67" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium Grid 1 Accent 3"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="68" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium Grid 2 Accent 3"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="69" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium Grid 3 Accent 3"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="70" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Dark List Accent 3"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="71" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Colorful Shading Accent 3"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="72" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Colorful List Accent 3"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="73" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Colorful Grid Accent 3"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="60" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Light Shading Accent 4"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="61" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Light List Accent 4"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="62" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Light Grid Accent 4"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="63" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium Shading 1 Accent 4"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="64" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium Shading 2 Accent 4"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="65" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium List 1 Accent 4"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="66" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium List 2 Accent 4"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="67" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium Grid 1 Accent 4"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="68" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium Grid 2 Accent 4"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="69" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium Grid 3 Accent 4"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="70" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Dark List Accent 4"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="71" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Colorful Shading Accent 4"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="72" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Colorful List Accent 4"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="73" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Colorful Grid Accent 4"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="60" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Light Shading Accent 5"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="61" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Light List Accent 5"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="62" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Light Grid Accent 5"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="63" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium Shading 1 Accent 5"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="64" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium Shading 2 Accent 5"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="65" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium List 1 Accent 5"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="66" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium List 2 Accent 5"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="67" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium Grid 1 Accent 5"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="68" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium Grid 2 Accent 5"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="69" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium Grid 3 Accent 5"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="70" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Dark List Accent 5"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="71" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Colorful Shading Accent 5"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="72" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Colorful List Accent 5"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="73" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Colorful Grid Accent 5"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="60" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Light Shading Accent 6"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="61" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Light List Accent 6"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="62" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Light Grid Accent 6"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="63" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium Shading 1 Accent 6"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="64" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium Shading 2 Accent 6"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="65" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium List 1 Accent 6"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="66" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium List 2 Accent 6"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="67" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium Grid 1 Accent 6"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="68" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium Grid 2 Accent 6"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="69" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium Grid 3 Accent 6"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="70" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Dark List Accent 6"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="71" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Colorful Shading Accent 6"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="72" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Colorful List Accent 6"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="73" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Colorful Grid Accent 6"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="19" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" QFormat="true" Name="Subtle Emphasis"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="21" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" QFormat="true" Name="Intense Emphasis"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="31" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" QFormat="true" Name="Subtle Reference"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="32" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" QFormat="true" Name="Intense Reference"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="33" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" QFormat="true" Name="Book Title"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="37" Name="Bibliography"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="39" QFormat="true" Name="TOC Heading"/>
</w:LatentStyles>
</xml><![endif]--><!--[if gte mso 10]>
<style>
/* Style Definitions */
table.MsoNormalTable
{mso-style-name:"Normal Tablo";
mso-tstyle-rowband-size:0;
mso-tstyle-colband-size:0;
mso-style-noshow:yes;
mso-style-priority:99;
mso-style-qformat:yes;
mso-style-parent:"";
mso-padding-alt:0cm 5.4pt 0cm 5.4pt;
mso-para-margin-top:0cm;
mso-para-margin-right:0cm;
mso-para-margin-bottom:10.0pt;
mso-para-margin-left:0cm;
line-height:115%;
mso-pagination:widow-orphan;
font-size:11.0pt;
font-family:"Times New Roman","serif";
mso-ascii-font-family:"Times New Roman";
mso-ascii-theme-font:minor-latin;
mso-fareast-font-family:"Times New Roman";
mso-fareast-theme-font:minor-fareast;
mso-hansi-font-family:"Times New Roman";
mso-hansi-theme-font:minor-latin;
mso-bidi-font-family:"Times New Roman";
mso-bidi-theme-font:minor-bidi;}
</style>
<![endif]-->
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<span style="font-family: "Trebuchet MS",sans-serif; font-size: small;"><a href="http://shop.kafekitap.com/urun/365/1968-devrim-plaji" target="_blank"><img border="0" src="http://shop.kafekitap.com/Content/images/productimages/ProductPage/144819683dmin.jpg" /></a></span></div>
<span style="font-family: "Trebuchet MS",sans-serif; font-size: small;"><br />1968 Mayıs Olayları<br /><br />1968 Mayıs Olayları her şeyden önce eşi görülmemiş bir öğrenci ayaklanmasıdır. Bu olay, ABD’de doğan bir uluslararası kriz sırasında patlak verdi: 1964 Eylül'ünde Free Speech Movement, Berkeley Üniversitesi’nde Vietnam Savaşı’na karşı protesto gösterileri başlattı. Ama Fransız olayı tamamen özel bir nitelikte ortaya çıktı: hareket, Fransa’da başka ülkelere göre daha yaygın ve daha heyecan verici bir şekil aldı; özellikle üniversite öğrencilerinin ayaklanması grevlere ve yaygın bir toplumsal bunalıma yol açarak devlet üst yönetimini tehlikeye soktu.<br /><br />Fransız Mayıs'ı’nın üç bunalımı<br /><br />Mayıs Olayları’nın habercisi olan ilk karışıklıklar 1963’in başında Paris’te Nanterre Üniversitesi’nde meydana geldi. Paris’in batı banliyösünde çok büyük bir gecekondu mahallesinin ortasında kurulmuş olan bu kampüs l963’te Paris’teki Sorbonne Üniversitesi’nde ortaya çıkan sıkışıklığı gidermek için açılmıştı; Nanterre’de ki bu üniversite siyasi kaynaşmaya ve aşırı sol hareketlerin gelişmesine uygun bir yer olarak kendini gösterdi; bu aşırı sol hareket kapitalist toplumun çarklarından biri olarak değerlendirilen üniversite kurumuna karşı ayaklanmayı önerdi: Daniel Cohn Bendit 22 Mart Hareketi’ni başlattı. Nanterre’deki olayların birbirini izlemesi üzerine 2 Mayıs'ta üniversite kapatıldı. Bundan sonra karışıklık Paris’in merkezine sıçradı; basit bir olaylar dizisi olan bu durum bir ulusal bunalıma dönüştü.<br /><br />3 Mayıs'ta Sorbonne’un avlusunda öğrenciler tarafından düzenlenen protesto mitingini dağıtmak için polis kaba kuvvet kullanınca bütün denge alt üst oldu. Bastırma hareketi (500 tutuklama) öğrenciler arasındaki “çılgın” militan azınlıkla dayanışmaya yol açtı. Mayıs bunalımı Paris’in ortasındaki merkez üniversitenin yanı başında Quartier Latin’in sokaklarında başladı. Barikatlar, kaldırım taşları, molotof kokteylleri, polis kuvvetlerinin karşı saldırıları, coplar ve gözyaşartıcı bombalar: çatışmalar günden güne büyüyordu ve çevredeki radyoların dinleyicileri tarafından doğrudan izleniyordu. UNEF (Jacques Sauvageot’nun başkanı bulunduğu üniversite öğrencileri sendikası) tarafından yönlendirilen hareket liselere kadar yayıldı. Liselerde eylem komiteleri oluşturuldu.<br /><br />10 Mayıs'ı 11 Mayıs'a bağlayan gece (“Barikatlar Gecesi”) hareket doruk noktasına ulaştı. Öğrencilerle polis arasında sert sokak çatışmaları meydana geldi: arabalar ateşe verildi, kaldırım taşları söküldü, vitrinler kırıldı, yüzlerce kişi yaralandı. Ulke şaşkın bir haldeydi. 0 zamana kadar okulun duvarları arasında kalmış olan öğrenci ayaklanma kamuoyunun sempatisiyle karşılaştı:<br /><br />13 Mayıs'ta sendikalar polisin zor kullanmasını protesto etmek için öğrencilerle birlikte gösteri yaptılar. Bunalım artık yeni bir boyut kazanmıştı, ertesi gün, kendiliğinden ve hiç beklenmedik bir biçimde grev dalgası patlak verdi: öğrenci ayaklanmasının ardından gerçek bir sosyal bunalım geldi.<br /><br />Öğrenciler sonu gelmez “genel kurul”larını toplar ve dünyayı ateşli tartışmalarla yeniden kurarken, düzenli grevlerden ve sonuç getirmeyen görüşmelerden bıkkınlık getirmiş olan işçiler patronların uzlaşmaz tavrına daha sert bir biçimde karşı çıkmayı kararlaştırdılar. 24 Mayıs akşamı, Nantes banliyösündeki Sud Aviation işçileri fabrikalarını işgal ettiler ve fabrikanın müdürünü rehin aldılan 15-16 Mayıs'ta grev Renault’un Cléon ve Sandouville’deki (Seine-Maritime) ve Flins’deki ve Boulogne-Billancourt’daki fabrikalarına yayıldı. 22 Mayısa kadar hareket giderek genişledi. Ülke 7 milyon grevciyle felç oldu.<br /><br />Nihayet olayın ciddiyetini kavramış olan iktidar bu duruma tepki gösterdi. General de Gaulle tarafından yapılan referandum ilanı hiçbir sonuç getirmedi. 24 Mayıs'ta Başbakan Georges Pompidou görüşme isteğinde bulundu. Hükümet, işveren ve sendikalar arasındaki görüşme 27 Mayıs'ta önemli tavizlerle sonuçlandı. Asgari ücret yüzde 35, diğer tüm ücretler yüzde 10 artırıldı, haftalık iş saatleri süresinin indirimi sözü verildi. Ama Grenelle uzlaşması işçi tabanını tatmin etmedi: uzlaşma geleneksel olarak GGT (İşçi Sendikaları Konfederasyonu) tarafından savunulan klasik ücret artırımı taleplerini ön plana çıkarıyordu, buna karşın grevciler daha ziyade iş ilişkilerini değiştirmek ve işletmedeki iktidarın yapısında söz sahibi olmak istiyorlardı. CFDT (Demokratik İşçi Sendikaları Konfederasyonu), patronlar karşısında ücret artırımı talepleri diğerleri kadar ortaya koyamadı. Patronlar, maddi tavizleri daha az tehlikeli buluyorlardı.<br /><br />Grenelle uzlaşmasına rağmen grev devam etti. İşler çıkmaza girdi. İktidar ne yapacağını bilemez bir durumdaydı.<br /><br />Ne Mayıs Hareketi, ne de sol partiler inandırıcı bir çözüm önerebildi. Bir tarafta UNEF’e (Üniversite Öğrencileri Sendikası) bağlı öğrenciler PSU (Birleşik Sosyalist Parti) ve GFDT ile Gharlety stadyumunda 27 Mayıs'ta bir miting düzenlediler. Mitinge 30 bin kişi katıldı. Bununla birlikte bunalıma devrimci bir çözüm sağlanamadı. Üstüne üstlük sol kesimlerin arkası kesilmeyen talepleri ve özellikle kendi kontrolünde olmayan bir hareket karşısında son derece kuşkulu olan Fransız Komünist Partisi’nin açıkça ortaya koyduğu muhalefetiyle karşı karşıya kalındı. Geleneksel sol partiler, yalnızca klasik çözümler öne sürdüler: geçici bir hükümet, yasama meclisi ve başkanlık seçimlerini öne almak gibi. François Mitterrand’ın Sosyalist Partisi ile Waldeck Rochet’in Komünist Partisi arasındaki rekabet anlaşmalarını engelledi.<br /><br />Boş laf ve iktidarsızlık 28 Mayıs'ta solun patenti oldu. Mitterrand cumhurbaşkanlığı için adaylığını ilan ederken öğrenciler ve grevciler "toparlanma" çığlıkları atıyorlardı. Kamuoyunun kaygılarından yararlanacak bir karşı güç için meydan boştu.<br /><br />Karşı saldırı görkemli bir dram görüntüsüne büründü: 29 Mayıs'ta General de Gaulle ortalıkta yoktu, kaybolmuştu. Anormal bir şaşkınlık vardı. Ve 30 Mayıs'ta sürpriz dönüş gerçekleşti. Aşırı dramatize edilen bu dönüşle General de Gaulle meclisin feshini ve seçimleri ilan etti. Sonunda ülke ele geçirilmişti, büyük bir rahatlama oldu. De Gaulle bir gün önce gerçek bir yılgınlık mı yaşamıştı? Baden-Baden’e gidip General Massu ile görüşerek ordunun müdahalesini mi düşünmüştü? Bunun ince bir siyasi manevra olduğu da düşünülebilir: önceden planlanmış psikolojik bir şok yaratmayı amaçlayan bir "kaybolma" .<br /><br />Ne olursa olsun 30 Mayıs bir dönüm noktasıdır. Seçimlerin gündeme gelmesiyle bunalım yeniden siyasetin geleneksel yollarına döndü. De Gaullecüler tarafından Champs -Elysées’de düzenlenen büyük gösteri kesin bir alternatifi olmayan yorgun ve endişeli bir kamuoyunun dönüşünü ilan etti.<br /><br />Sol hazırlıksız yakalanmıştı: eğer aşırı solcular bu "aptal tuzağı seçimler"i istemeselerdi geleneksel partiler onların isteklerini reddedemeyeceklerdi; ama seçimi istemekle inisiyatifi kaybettiler. Yeniden işbaşı yapılması yavaş gerçekleşti. Haziran’ın ortasında Flina’de ve Sochaux’da hala çatışmalar devam ediyordu. Çok sayıda grevci kendini aldatılmış hissediyordu, ama birbirlerinden kopuktuları 23 ve 30 Haziran seçimleri sağ hükümete ezici bir çoğunluk sağladı. De Gaullecüler yapay bir komünist " komplo" su ve kargaşa korkusunu yaydılar. Hareket sona erdi. Haziran Mayıs'ı toprağa gömdü.<br /><br />Toplumsal nedenler<br /><br />Mayıs Olayları’ndan geride kalan şey küçük sol grupların (Troçkistler, Maocular ve diğer fraksiyonlar) öfkeli imajı, parlak devrimci sözleri ve boş laflarıyla taşkınlıkları oldu. Ama eylemlerden yana olmak her şeyi açıklamıyordu. Çok daha önemli olan üzerinde filizlendiği şu çürük topraktı: patlamanın eşiğindeki bir eğitim sisteminin derin bunalımı.<br /><br />"Otuz yıllık" mutlu kalkınmanın esenliği içinde olan Fransa 10 sene zarfında lise ve üniversite öğrencilerinin üç kat arttığını gördü. Öğrenci sayısındaki bu patlama bir anda gettoların bulunduğu banliyölerde alelacele yeni fakültelerin kurulmasına, yedek ve geçici statüdeki asistanlarla yeni eğitimcilerin göreve getirilmelerine yol açtı. Bu da üniversitenin yapısının doğal gelişimi dışında gerçekleşti. Asil hocalar kendi egemenliklerini yürütüyorlardı. Eğitim sistemi öğrencilerle kendi arasına mesafe koyuyor ve onları pasif bir duruma sokuyordu. Mayıs Hareketi liderlerinden asistanlar sendikası yöneticisi olan Alain Geismar’ın olayların içinde yer alması üniversitedeki bozukluktan kaynaklanıyordu. Buna bir de öğrenciler için öğrencilik sonrası iş bulma konusunda kaygılar eklendi: tıkanmış ve sosyal açıdan değer kaybetmiş olan edebiyat fakültesinde (özellikle de sosyoloji ve psikoloji bölümlerinde) öğrenci sayısı son derece artmıştı. Nihayet 1967’de Fnuchet reformunun uygulanışı seçimi güçleştirmişe benziyordu. Öğrenciler işsizlikten kaygılanıyorlardı: yönetici sınıfların mirasçıları mevkilerini kaybetme tehlikesiyle karşı karşıyaydılar; çoğunlukta olan orta sınıf kökenli öğrenciler diplomaların kendilerine sağlaması gereken sosyal yükselmeyi elde edemeyecekleri kaygısına kapılmışlardı. Kaygılı üniversite çevresi "burjuva üniversitesi" nin geçersizliğini ilan eden bir yer haline dönüştü.<br /><br />Genel olarak, gençlik, hâlâ geleneksel değerlerle biçimlenen ve gençliğin özlemlerine kapalı bir toplumda kendi yerini bulmakta güçlük çekiyordu. Entelektüel gençlik içinde bu tedirginlik UNEF tarafından dile getirildi. UNEF Cezayir Savaşı’na karşı oluşturulan, siyasallaşma denemesi olarak kalan, Sosyalist Parti’ye yakın, aynı zamanda da öğrenci örgütlerinin genel bunalımıyla biçimlenen öğrenci sendikasıydı: 1965’te Hıristiyan Öğrenci Gençliği (JEC) Katolik Kilise makamlarıyla çatışmaya girdi.<br /><br />Bu özel talepler daha geniş bir toplumsal hareketin fitilini ateşleyebilmişse bunun nedeni bu taleplerin toplumsal gerilimin yankılanması olarak ortaya çıkmasıdır. 1 964’te Maliye Bakanı Valdıy Giscard d’Estaing tarafından uygulanan "stabilizasyon planı" genel bir duraklama yarattı. 1964-1966 yıllarının durgunluğu gelişmeye ve alım güçlerinin yükselmesine alışmış işçileri hoşnutsuzluğa düşürdü. 1967 yılı 300 000 işsizle hiç de parlak bir yıl değildi. Mayıs 1968 böylece iki temel merkezi sendika olan CGT ve CFDT arasında 10 ocak 1966’da imzalanan eylem birliği antlaşmasıyla desteklenen ve gittikçe gelişen işçi mücadelesi içinde yer aldı.<br /><br />1968 grevleri ücret artınını taleplerinin önemi açısından önceki grevlerden ayrılıyordu. İşçiler, patronların küçümseyici ve otoriter tutumlarından kurtulmak istiyorlardı, "Işte daha fazla saygı" istiyorlardı. Yerleşik hiyerarşilerin ve otorite prensibinin bu özgün ve yepyeni reddi, özellikle, bilgili, kendilerinden öncekilerine göre daha yüksek eğitimli olan ama tam anlamıyla düzene entegre olmamış, "Mayıs ruhu" içine kolaylıkla giren genç kalifiye işçiler tarafından formüle edildi: bu genç işçiler, saygınlıktan, eşitlikten, özyönetimden söz ediyorlardı ve grevlerde inisiyatif sahibiydiler. İkinci özgünlük ise bu harekete memurların da katılmalarıydı. İşyerlerindeki mühendisler, memurlar, teknisyenler giderek artan bir sayıda tüm yetkileri en iyi biçimde kullanan modern katılımcı yönetimi savunarak eski otoriter emir-komuta üslubunu yeniden eleştiri konusu yaptılar.<br /><br />Mayıs hareketinin yorumları<br /><br />Mayıs olaylarından geriye, "Hiçbir şeye aldırmadan keyfinize bakın" , "Yasak yasaktır" şeklindeki cüretkar sloganlar hareketin oyunu andıran atmosferi; konuşmanın ve seksin özgür kılınması; ütopyanın ve düşün filizlenmesi kaldı. Bu hazcı ve bireyci tutum, aynı zamanda Leninci ilkelerden esinlenmiş söylevlerle ve Enternasyonal Marşı eşliğinde yapılan geçit törenleriyle çelişki yaratıyordu: Mayıs Olayları’nın ilgi çekici, tuhaf anlam belirsizliğiydi bu.<br /><br />Raymond Aron bu olayda bir ateşli hastalık nöbetini, bir psikodramı, uzun zamandır bilinçaltına itilmiş içtepilerin dışavurumunu görmek istedi. Görkemli ve anonim üniversitelerde, hayal kırıklığına uğramış bir kalabalık oluşturan öğrenciler ilkel Marksizmin yaldızlı parlaklığını taklit ederek “devrimi oynadılar”. Eskimiş bir kitle psikolojisi anlayışla yapılan bu açıklama çocuksu ve tehlikeli olarak değerlendirilen bir harekete karşı açık bir düşmanlık gösterisiydi. Nihayet grevler, ücretlerin dondurulması ve işsizliğin artışından ileri geliyordu.<br /><br />Bu nokta üzerinde, Raymond Aron, FKP’nin CGT’nin ve nazik sosyal dokulu bir ülke imajı çizerek Mayıs 1968’i uzun sosyal çatışmalar listesi (1906, 1919-1920, 1936, 1947, 1948, 1953) içine alan bazı toplumbilimcilerin tahlilleriyle birleşti. Oysa yeni oyuncuların varlığını hesaba katmak gerekiyordu. Bu yeni oyuncular memurlar, üniversite öğrencileri ve liselilerdi.<br /><br />Esasen Mayıs Olayları yeni tip bir kültürel ve sosyal hareketti. Bir yandan tüketim toplumunu ve insanların mutluluğundan çok finansal verimliliği düşünen üretim ideolojisini reddetti; eşyalarla sağlanan yabancılaşmayı ve sürekli olarak yeni ihtiyaçların yaratılması çabalarını tepkiyle karşıladı. Ote yandan geçmiş ten miras kalan disiplinlerin ve hiyerarşilerin katılığına karşı bireyin gelişmesi ve mutluluk hakkını yüceltti. Böylece ailede, okulda, işyerlerinde, devlette, kiliselerde, bütün örgütlerde ve sosyal yapılarda hâkim olan otoriter model, bürokratik emir-ko muta üslubu yeniden tartışma konusu oldu. Bireyselliğe, her insanın öznelliğine verilen öncelikte Mayıs 1968’in bütün bakış açılanna bağlı ortak bir öğe bulunuyordu. Bu nedenle eski talepleri ileri süren yapılar, bu yeni hareketle uyum içinde değildiler.<br /><br />Mayıs ayaklanması kısa vadede başarısızlığa uğrasa da azımsanmayacak derin bir etki bıraktı. Edgar Faure Yasası yeniden biçimlenen üniversitelerde katılımı başlattı. Sendikalarla ilgili yasa, ücret ilişkilerinde hafif bir değişikliğin yolunu açtı. Siyasi planda, Mayıs Hareketi yaşlı General de Gaulle’ün otoritesini yok etti; generalin 1969 Nisan'ındaki referandum başarısızlığından sonra ortadan çekilişi bir bakıma bu hareketin bir başka sonucu sayılabilir. Solda, bunalım silahı ateşledi; 1972’de Sosyalist Parti’nin yeniden doğuşu ve Sosyalist Parti ile Komünist Parti’ nin 1974’teki ortak programı hep bu ateşlemelerin sonucuydu. François Mitterrand’ın 1981’deki zaferi bu durumun ileriye akseden sesiydi. Aynı şekilde feminist ve ekolojik hareketler Mayıs Hareketi’nin sonuçları ve devamıdır. Yeni davranışların doğuşunu sağlayan 1968 bunalımı devrim yerine Fransız toplumunun modernleşmesine katkıda bulunmuştur.</span>Anonymousnoreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-275203207686335057.post-52859813256569618792012-12-04T11:34:00.001-08:002012-12-04T11:34:30.644-08:00<span style="font-size: 8px;"><strong style="font-family: verdana, geneva, sans-serif; font-size: 11px;">ELVEDA EDEBİYAT !</strong></span><br />
<br /><span style="font-family: verdana, geneva, sans-serif;"><span style="font-size: 11px;"><img alt="" src="https://encrypted-tbn2.gstatic.com/images?q=tbn:ANd9GcRn5WkGXwTXfdneSB5saUQIQ-3VpqcVq5371TUfSoRZLOqyuAj-" style="height: 125px; width: 150px;" /><br /><br /><br /><strong>Elveda edebiyatı</strong><br /><br />Burada yollarımız ayrılıyor. Daha önce gözlerimizdin. Kulaklarımız. Gerçek görüntüler ve seslerde olmadı asla aklın. Sanat yapmaya kalktın. Sesimizi çıkaramazdık. Sesimizdin de.<br /><br /> Kendi yansımalarımı şimdi tam olarak duyabiliyorum. Yazıyı da senin elinden aldım. Şimdi ben bütün gözlemlerimle yazınca ses ve renkler akıyor okumalardan. Bazen daha cafcaflı, kimi zamansa çok daha özgür; kafiyesiz, kifayetsiz, ama benzettiğim şeyler hiç olmazsa bana benziyor.<br /> Dünya yolculuğumuzda hiçbir zaman istenmeyen yolcular olmadı. Gerekmeyenleri gerekliliklerle, istenmeyen soruları gerekçelerle kendi yollarına gönderdik. Şimdi senden uzaklaşırken, pişman olacak bir yere gitmemizi engelleyen kutup yıldızının daha da parladığını ve bu ışığa bizim de katkımız olduğunu gülümseyerek anlıyoruz.</span></span><br />
<span style="font-family: verdana,geneva,sans-serif;"><span style="font-size: 11px;">Kutup yıldızına bakınca unutuyoruz, son zamanlarda kör ve sağır olduğunu. Aynı daire etrafında sürekli dönerek, cümleler kurmadan noktalar koyduğunu.<br /> Tanrı, yaşlandığını unuttuğunda tanrılaşır, ama sen kendini tanrı yerine koyduğunu hatırlamadan nasıl unutursun insanı?<br />Sonun Şiir'le geldi... Sadece izledi Şiir seni, pek bir şey yapamadı. O ki sözün Azrail'i ve İsrafil'i; bir zamanlar eteklerine yığdı simya ovalarını; hülyalı serapların şaraplarından tattırdın bize; cennet şarkılarıydı sanki gördüğü rüyalar ve yapayalnızdık gökkubbe altında. Ve sen evrenin şiiri yerine muktedirlerin beyhude esinlerini saldın ova, çayır, vadi ve bir ırmak gibi kuruttun, batmadın oysa bir güneş gibi unutulmanın ardında.</span></span><br />
<span style="font-family: verdana,geneva,sans-serif;"><span style="font-size: 11px;">Şimdi herkes, sana vedanın bir kafa karışıklığı yarattığını kabul edercesine hala her şeye edebiyat demeyi sürdürüyor.</span></span>Anonymousnoreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-275203207686335057.post-24317883438034257542012-11-09T02:06:00.002-08:002012-11-09T02:49:43.442-08:00EY BOŞ BULUT SÖZÜM SANADIR<strong><span style="font-family: Verdana; font-size: x-small;">EY BOŞ BULUT SÖZÜM SANADIR</span></strong><br />
<br />
<span style="font-family: verdana,geneva,sans-serif;"><span style="font-size: 11px;"><strong><span style="font-size: x-small;"><img alt="" src="https://encrypted-tbn1.gstatic.com/images?q=tbn:ANd9GcQhsO7PthueA21PonLgdtcanBgOqh-5t143UGgnwjDd3orh4aQ1xw" style="height: 94px; width: 125px;" /><br /></span>Kültürümüzün tek sorunu sanatçının nitelikli olarak sömürülmesi mi?</strong><br /><br /> Son yıllarda kitaplı kültür dünyasının üzerinde hayalet bulutlar geziniyor. Bir bulutun en şanssız halini taşıyan bu bulutlar, yağmur bırakmadıkları halde ışık getiriyorlarmış gibi yaparak çıkardıkları 40 ampullük şimşeklerle atmosfere boş kaygılar, korkular bırakıyorlar aynı zamanda.<br /> Yine de umut işçiliğine soyunmamız en doğru yol. Birileri bir şey satacak diye illa ki sanatçının, yazarın cebine el atmaları mı gerekiyor ya da onların desteklerini cami avlularına terk etmeleri mi?<br /> Van depreminde ortaya çıkan bir gerçek, durumun ağırlığını bir kez daha ortaya koyuyordu: Bir yazar adayı, İstanbul'dan Van'a yardım kolisi içinde gönderdiği nevresimin içinde "kitap parası"nı unutmuştu. Haber hemen basına yansıdı ve para geriye sahibine gönderildi.<br /> Bir fırıncıdan ekmek alır ve para ödersiniz. Ekmekçi size para vermez.<br /> Bir çiçekçi kadınla uzun pazarlıklar yapar en uygununa çiçeğinizi alırsınız, çiçekçi kadın o kadar pazarlıktan sonra size neden para versin ki?<br /> Peki durum, bütün dünyada en pahalı sektör olan kültüre gelince ülkemizde neden külahları değişiyoruz? Neden haklarımızın düzeni konusunda bu denli bilgisiz, görgüsüz ve istilalara açığız? Tamam biz davet etmiyoruz, sanatsal emeğimizi ucuza satalım, ürünümüzü yayınlamak için cebimize davranalım demiyoruz, ama birileri var ki onlar kara bulutlarla tepemizdeki ışık kaynağı güneşi, her şeyin anlam rengini ve renklerin anlamını veren bu büyük kuşatıcıyı geçici olarak engelliyor.<br /> Bunlar ara ve kara dönemlerin akbabaları mutlaka, her zaman olmuşlardır olacaklardır da... Tarih de yarına kalmayış da geçicilik de en az beceriksizlik ve yeteneksizlik kadar onların en büyük cezaları...<br />Gerçi şu var: Yayınlarını destekleyen, yani kendi parasıyla eserlerini neşreden kişilerin de sanatsal anlamda çok yetenekli ve yarına kalma potansiyelinde olmadıkları da istatistiklerde açığa çıkan bir gerçek. Kültürümüzün tek sorunu bu mu? Sanatçının nitelikli olarak sömürülmesi mi?<br /><br /><strong>Ben o 10.000'de bir geleni arıyorum</strong><br /><br /> Çok oluyor, Fransa'da sadece Fransız yazarların eserlerini basan ve çok ödüller alan, yayımladıkları kitapları çoksatanlar listelerine sokan bir yayıncı, sorulan bir soru üzerine yayınevine yılda en az 10.000 tane dosyanın geldiğini, yayın ilkeleri doğrultusunda sadece 1'ni yayımlayabildiklerini söylüyordu.<br /> Peki ne demek istemiş olabilir bu yayıncı şimdi?<br /> Fransa'dan iyi yazar çıkma ihtimalinin 10.000'de 1 olduğunu mu? Yayınevlerine yılda (ki bu günde 25-30 dosya anlamına geliyor) 10.000 dosya geldği için çok tercih edilen bir yayıncı olduklarını mı? Yoksa Fransa'da çok kitap yazıldığını mı?<br />Türkiye'de böyle bir rakam olsaydı eğer -ki kadrolara oranla hemen hemen aynı katsayıda Türk yayıncılarının da başlarının ağrıdığını söyleyebiliriz- kimileri eminiz bardağın "dolu" tarafını görür ve 9999 dosyaya gözünü dikerdi. Hem de o 9999'un gelişme, ilerleme şanslarının bulunduğunu, zamanla iddia ve hırslarını kazanıp yeteneklerini bileyebilme şansları olduklarını düşünmeden...<br /> Ne yazılan her kitap yayınlanmak zorundadır ne de yayımlanan her kitap iyi olmak zorundadır.<br /> Keşke Kültür Bakanlığı'nın diğer bakanlıklar gibi zorunlu standartları olabilse; kaldı ki aynı bakanlık nerdeyse bu anlama gelebilen bürokrasi duvarlarıyla da ünlü. Bu konuya da br başka yazımızda kesin olarak geleceğiz.</span></span><br />
<span style="font-family: verdana,geneva,sans-serif;"><span style="font-size: 11px;"><strong>Orhan Pamuk bile beşinci kitabında istediği üne ulaştı.</strong></span></span><br />
<span style="font-family: verdana,geneva,sans-serif;"><span style="font-size: 11px;">Ve sanırım sekizincisinden sonra Nobel kazandı. Velhasıl onuncu kitabından sonra başlara dönmeye aday neredeyse...<br /> Ama Orhan Pamuk asla kitaplarını kendi parasıyla bastırmadı. Ve birçok yazar da bu raddeye geldiklerinde yayıncılık yapmaya başladılar ve bir yazardan daha fazla kazandılar kendi kitaplarından doğal olarak.<br /> Kültür tarihimizde, yazar ve yayıncının üstünlüğünden çeşit üstünlüğüne giden bir kitap sektörü dönemindeyiz ne yazık ki. Hemen her yayıncının her türlü kitabı ve yazarı var. 30 sene öncesinin ideolojik kırılmalarının ve kopuşlarının sonrasında yeniden kendini başlatan kitap yayıncılığında başrol yazar ve aydınlardaydı. Siyasi ve insani açıdan çok kötü bir dönem olmasına rağmen bu ağır dönemi Türk yazarı ve aydını fırsata çevirmesini bildi. Özgür olsun mahkum olsun çalıştılar çabaladılar, nefes ve damarlarında hissettikleri insanlık onurunun, kültürün kalbi olduğunun bilinciyle ürettiler, yarattılar... Ezilmediler, ezmediler... Bu 30 yıllık dönemden -hatta ona 22 yıl da diyebiliriz- çok büyük bir kültür potansiyeli ortaya çıkardılar. Çağdaş ve modern oldular, dünyayı anında anlamaya ve aktarmaya çalıştılar. <br />İşte <strong>kafekitap </strong>ve benzerleri bu dönemin taşıdığı anlamların sonucu ortaya çıktı. Kafekitap, son 10 yılda kültürümüzün başına geçirilmeye çalışılan sıradanlığın nimetlerini hiç mi hiç umursamıyor ve ondan asla yararlanmıyor.</span></span><br />
<span style="font-family: verdana,geneva,sans-serif;"><span style="font-size: 11px;"></span></span><br />
<a href="mailto:iletisim@kafekitap.com?subject=edit%C3%B6re" style="font-family: verdana, geneva, sans-serif; font-size: 11px; text-align: right;"><img alt="" src="http://shop.kafekitap.com/Content/UserContent/editor.jpg" style="height: 35px; width: 100px;" /></a><br />
<br />
<span style="font-family: verdana,geneva,sans-serif;"><span style="font-size: 11px;"><span style="color: red;"><a href="http://shop.kafekitap.com/icerik/1/hakkinda">Kafekitap hakkında</a><br /><a href="http://shop.kafekitap.com/icerik/14">Destek</a></span></span></span>Anonymousnoreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-275203207686335057.post-71465309682789495502012-11-04T05:59:00.000-08:002012-11-04T06:04:23.042-08:00Marquis de Sade - KARIMA MEKTUPLAR<strong>Marquis de Sade - KARIMA MEKTUPLAR</strong><br />
1778-1779<br />
<br />
Türkçesi: Gül Kutluğ<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="http://shop.kafekitap.com/urun/885/karima-mektuplar" target="_blank"><img border="0" height="287" src="http://shop.kafekitap.com/Content/images/productimages/fullsize/1316KARIMA%203d%20MIN.jpg" width="320" /></a></div>
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<em>7–28 Eylül 1778</em><br />
<br />
Canım, dün sana yazdığım mektuptan sonra, daha detaylı bir tanesini daha yazmama izin verdiler; göreceğin gibi, ben de bu fırsattan uzun uzadıya yararlanacağım. Ama ne sen, ne bir başkası, bu mektubu okuduğunuzda benim için korkmayın; yaşadıklarımı ilk ve son defa ayrıntılarıyla yazacağım. Yaşananları anlatmanın veya bunlardan yakınmanın bana hiçbir faydası olmuyor; bu nedenle, sana mektuplarımı okuduğunda, bana da bu satırları yazdığım süreçte azap çektirmemeleri için, bundan böyle burada olanlardan hiç sana söz etmeyeceğim. <br />
Burada gördüğüm muamele o kadar saçma, sağduyu ve hakkaniyet kurallarına öylesine ters, öylesine beni ve çocuklarımı yok etmeye çalışan bir düşmanın eliyle hazırlanmış ki. Düşman derken elbette anneni kastetmiyorum: belki de hiçbir zaman onun bu kadar haklı olduğunu düşünmemiştim ve şu an bunun pişmanlığını yaşıyorum. Mektuplar, görüşler, ortaya çıkan entrikalar, konuşmalar, beş hafta süren hürriyetim; tüm bunlar, tek kelimeyle, gözümdeki esrar perdesini kaldırdı… Artık onu suçlamıyorum… Ama nasıl olur da, bu oyunu ortaya çıkartıp yapılanları engellemek için mümkün olan her yolu denemedi, onu anlamıyorum işte; kim bilir belki de bu davayı çocukların lehine, benim aleyhime halledecekmiş gibi görünenlerin oyununa gelmiştir. Kim bu safsatayla yetinip, yargılanmanın salt bir itibar meselesi olmadığını anlamaz? İtibarın yitirildiği yerde şerefin telafi edilebileceğine kim inanır? Artık iş öyle bir boyuta geldi ki, maruz kaldığım bunca aşağılanmadan sonra, yargılanmamış olmanın benim için çok daha iyi olduğunu söylemekte sakınca görmüyorum. Artık insanlar bu davadan bahsetmekten neredeyse vazgeçmişti, zamanla da unutulup gidecekti. Ama itiraf etmeliyim ki, tüm bunlar beni bu son yaşanan kepazelik kadar üzmedi... Ne keder, yüce Tanrım! Ne azap! Tüm ailemle kucaklaşmış, onların hayır dualarını almıştım; kurtulduğumu herkes duymuştu, davada cinayet unsuru olmadığı karara bağlanmış, kesin bir biçimde ceza almayacağım söylenmişti. Tüm bunlar olup bittikten sonra, evimden, çapulcu haydutlara bile gösterilmeyen öfke ve hırs dolu, kaba ve küstah bir muameleyle, elim kolum sımsıkı bağlı bir halde, masumiyetimin ve tutukluluğumun kalktığının herkese ilan edildiği meydanlar boyunca, tüm şehrin sokaklarında yerlerde sürüklenerek götürüldüm. Söyle bana sevgili dostum, bu insanlar, sırf itibarımı yok etmek için bana bu şekilde davranacaklarına, kolay yoldan bir emirle evimde beynimi dağıttırsalardı, bundan bin kere daha iyi olmaz mıydı?.. Ah! Bunu ne çok isterdim, hem böylesi ailemizin şerefi için de iyi olurdu! Ama ne diyebilirim? Böyle davranmış olmaları, benim için olduğu kadar aslında beni yargılayanlar için de küçük düşürücü: suçluysam beni mahkûm etmeleri gerekliydi; mahkûm etmeyip, suçlu olmadığımı düşündüklerine göre, sonrasında da beni cezalandırmamaları lazımdı. Adaletin önüne çıktığımda, sanki mutlu yuvamdan mı çıkıp oraya gitmiştim? Bana yasal olarak yöneltilen tek suçlama fuhuş yapmamdı, peki bunun bedelini, on altı ay boyunca yaşadığım zorlu esaret süresince ödediğim yetmemiş miydi?<br />
Bana böyle davranarak, insan haklarının tümünü ihlal etmeye cüret eden bu kişiler, kendilerini nasıl temize çıkartacaklar? Beş yıl boyunca gıyabımda uydurdukları iftiraları tekrar kullanıp beni yeniden mi karalayacaklar? Bunu yaparken en azından adaletten uzaklaşmasalar bari; olayı iyice araştırıp beni dinlemeden ceza vermeseler ne iyi olur. Bu süre içinde edindiğim onca yeni düşmanı unutmamın imkânı yok. Bir daha belimi doğrultamayayım diye ne çok kişi elinden geleni ardına koymadı! Özellikle yine bu aynı on altı ay boyunca, ne tuzaklar kuruldu, ne sahte raporlar düzenlendi! Tüm bunlar bir kenara konulup, sorgulamam yeniden yapılsa, tanıklar dinlense, kısacası hukuka uygun davranılsa, yalan iddiaların tümü ortaya çıkacak. Tek kelimeyle, yemin ve iddia ediyorum ki, tek suçum, serbest bırakılacağına asılması gereken bu alçağa beş yıl boyunca haddinden fazla güvenmem oldu. Ama istendiği zaman, suçsuz olduğumu belgelerle ispatlayacağım, çünkü tüm bu olayları ancak ben açıklığa kavuşturabilirim. Alın yazım, boşboğazlığım, hak etmeyen insanlara karşı gösterdiğim aşırı zafiyet ve güven, coşkuyla yazılmış mektuplarım, düşünmeden yapılan sohbetler siz ne demek istediğimi anlarsınız; kabul etmeliyim ki tüm bunlar yanlış tanınmama sebep oldu. Düşmanlarım da bu durumu aleyhime kullanınca sonuç ortada; temelde herkes benim böyle biri olduğuma inanıyor ve bana ona göre davranıyor. Neyse bundan daha fazla bahsetmeyelim; insanlık hala ölmediyse, gerçek ortaya çıkar ve savunmamı yapmadan beni mahkûm etmezler: Tüm isteğim bu.<br />
Şüphesiz hiçbir şey Gaufridy davasının bende uyandırdığı tiksinti kadar büyük olamaz. Size durumu yazı ile bildirmiştim ama siz ve anneniz bu kalleşin yaptıklarıyla ilgili körleştiğiniz için, bana cevap bile vermeye tenezzül etmediniz. Sadece kendisinin sahip olduğu bu bilgiyle el atından para almış olabilir, bunu anlıyorum, peki ama bunu suiistimal edip tüm şehre yayması mı lazımdı? Kendisine, “Çok ileri gidiyorsunuz, size güvenen birine daha saygılı davranmalısınız” denildiğinde “Hayır, hayır, ben ne yaptığımı biliyorum” diyerek mi cevap vermesi gerekirdi? Sonrasında “Ama beyefendi, hepimiz gördük bunu… olay falanca yerde, herkesin gözü önünde olmuştu…” denildiğinde ise, işleri kendi arzusuna göre idare etmek isteyen, gözü dönmüş bir alçak gibi, bana küfürlerle mi saldırması lazımdı? Aldığı bin sekiz yüz liralık rüşvete karşılık, yıllık kira gelirlerinden bana dört yüz lira kaybettirdiğini o zaman öğrendim. Bu adam bir alçak; bunu ispatlamak için elimdeki ilk delil, Nanon’un serbest bırakıldığı zaman La Coste’a gelip kaledekilerden birine anlattıkları; ihtiyaç durumunda bunlar ilgililere kelimesi kelimesine aktarılacak: <br />
“- Efendim… Beyefendiyle görüşmek istiyorum! …<br />
- Ne sebeple?<br />
- Ona, kendini Bay Gaufridy’den koruması gerektiğini söylemem lazım: beni korkutmak için yapmadığı kalmadı. Bana, intikamını al, al ondan intikamını, diyordu; seni hapse attıran o: sen sadece olayların şöyle şöyle geçtiğini anlat, ona dünyayı zindan etmek için kalanını biz hallederiz…”<br />
İşte bakın canavar ruhlu bu adam nasıl davranıyor ve kayınvalidemin güvenini nasıl kötüye kullanıyor. Bana karşı çevirdiği dolaplarla ilgili ikinci kanıtım ise, Tanrıya şükürler olsun ki, sakladığım imzalı bir belge; Marsilya’dan gelen bu belgede, bana karşı kurulan tuzaklarla ilgili tüm planlar bulunuyor. Üçüncü kanıtım ise kanlı-canlı. Bunu gerçekten yapabilirim: iki yıl zarfında benim yaşamımı görenler, lehimde tanıklık edecekler; hepsi hala aynı yerde oturuyor; beş haftalık hürriyetim süresince kendileriyle haberleştim, ihtiyaç halinde tanıklık yapacaklarını söylediler; en büyük yemini ediyorum ki, tüm gerçekleri ortaya çıkararak, bu davayı bitireceğim.<br />
Başıma gelen talihsiz olaydan da biraz bahsetmek istiyorum ama önce size bir sitemde bulunmam lazım. Saldırılar Paris’ten geldi biliyorsunuz; oysa siz bana Paris’in sakin olduğunu, yalnızca Aix’in tehlikeli olduğunu bildirdiniz; ben de bu taraftan emin olduğum için, sayenizde güvenli bir yerdeydim. Niyetlendiğim İtalya yolculuğuna devam edip edemeyeceğimi sorduğumda, bana devam edebileceğimi söylediniz ve ihtiyacım olan evrakları yolladınız. Beni korumak adına her şeyi yaptınız: bu durumda güvenliğimi borçlu olduğum tek kişi de sizsiniz; gönderdiğiniz dört ve beş numaralı, yirmi beşinde elime geçen mektuplara göre, yalnızca yirmi beş ve yirmi altısı gecesi evde kaldım. Mektuplarınızdan vekâlet ettiğim toprakların(2) satıldığını öğrenince şaşkına döndüm; bana hazırlanan korkunç saldırının arifesinde aldığım böylesi korkunç bir haberi anlamakta zorluk çekiyordum; yatağımda bir yandan kederleniyor, diğer yandan emniyette olduğumu düşünüyordum. Bu minik sitemle size yüklenmeye çalıştığımı zannetmeyin. Bu konuyla ilgili sizi asla suçlayamam; bunun yerine bin kere ölmeyi yeğlerim. Bu meselede annenizin parmağı olduğundan şüphelenmek de hiç aklıma gelmedi; sizden ısrarla bunu annenize bu şekilde söylemenizi rica ediyorum, en içten duygularla bu saldırının ikinizden de habersiz hazırlandığına inandığıma yemin ederim.<br />
Bu uğursuz hadisenin detaylarına gelmeden evvel, size ikinci bir sitemim daha olacak. Benim ve sizin oradaki arkadaşlarımız arasından dürüst olanları iyi kullanamadınız; insanın başkasına ihtiyacı olduğunda doğru kişiyi seçmesi gerekir. Piskoposluk meclisi üyesi, sizden çok şikâyetçi; Paris’te yapmanızı istediği basit bir iş için ona tuhaf mektuplar yazmışsınız. Herkes iltifattan anlamaz; eğer iltifat edecekseniz, bunu arkadaşlara, hatta daha da ileri giderek samimi dostlara yapmak gerektiğini söylemeliyim. Bayan Rousset’ye de aynı şekilde davranmışsınız; kendisi bize hala son derece sadık ve bu son olayda olduğu gibi, her fırsatta da benim için fedakârlıklara devam ediyor: bir araya geldiğimizde bunu konuşalım. Kendisine Hanımefendi diye hitap ederek, abuk sabuk mektuplar yazmışsınız; oysaki o size yazdığı mektuplarda, size karşı daima çok saygılı olmuştur. Bir gün, onu, sizin ona karşı davranışlarınıza içerlemiş, ağlarken buldum; üstelik kaleden hiç ayrılmamacasına, elinden gelen hiçbir yardımı esirgemeden, bana hizmetçim Gothon’un olmadığı sırada, onu aratmayacak kadar iyi hizmet ettiği bir dönemde. La Coste’ta kaldığım süre boyunca beni bir an olsun yalnız bırakmadı ve bana gerçekten çok yardımcı oldu. Artık Bayan Rousset ve piskoposluk kurulu üyesini sevmiyor oluşunuz, Gaufridy’nin alçaklıklarını ortaya çıkarmamda bana yardımcı olmalarına bağlı olabilir mi? Bu işten ne gibi bir çıkarları olduğunu sanıyorsunuz? Birkaç mektubunuzda şüphelerinizden bahsetmiştiniz ama yanıldınız. Bana karşı besledikleri gerçek dostluk ve Gaufridy’nin davranışının sebep olduğu La Coste’taki rezalet, onların daha çok çabalamalarına neden oldu. İkisinin de bu işten hiçbir çıkarının olmadığı apaçık ortada, ikisi de ayrı ayrı bana biraz sabretmemi, bu canavarla hiçbir kavgaya girişmememi ve hepsinden önemlisi onun yerine kesinlikle başka birisini tutmamam gerektiğini, topraklarım zaten hali hazırda kiraya verilmiş olduğundan yardımcıya ihtiyacım olmadığını söylediler. Görüyorsunuz, ikisinin de kesinlikle bu taraklarda bezi yok ve ne kendileri ne de yakınları için hiçbir çıkarları yok. Ama belki bu noktada bana Gaufridy’nin Aix’te iyi iş çıkardığını söyleyebilirsiniz… Oyuna gelmeyin: birçok kişinin gözü üstündeyken yanlış işler yapması mümkün değildi; o beş kızla birlikte kurduğu tuzakla elinden geleni ardına koymadığını ispatladı, daha kötüsünü yapmamasının tek sebebi ise elinden daha fazlasının gelmiyor oluşuydu. Kurulan tuzağı burada detaylarıyla anlatmaya kalksam çok uzun sürer. Kabaca olay şöyle: kızlardan en namuslu ve bize en yararlı olanına çok kötü muamele etti, buna karşılık, ifadesinde, trajik şeyler yaşadığını ve her şeyini kaybettiğini söyleyen yalancıyı ise hoş tutup, paraya boğdu; kızın bu ifadesi de görevlinin kafasını karıştırdı. Zaten eğer bu adam zannettiğim gibi benim gerçek dostum olsa ve açık yürekli davransa, ondan istenenlere boyun eğer miydi? Bunun yerine o tam tersini yaptı. Kaçma planımın bir bölümünü Bay de La Tour’a duyurdu, işlerimle ilgilenmeye razı olan Ripert’i ise kararından vazgeçirdi (adı geçen Ripert herkesin önünde açıkça bu durumu doğruladı). Sonuç olarak, o ve arkadaşı Reinaud’nun bütün çabası, kira gelirlerimden bana sadece on iki altın vermekten ibaretti; arkadaşı da en az onun kadar kötü ve senden çok rica ediyorum, artık ona daha fazla hiçbir şey verme. Üstelik bu namussuz dolandırıcılar, bana verecekleri parayı da, sana ait olan bir hesaptan almak istediler. Bana daha fazla para vermiş olsalardı, ki Bay de La Tour, Gaufridy’ye istediği kadar parayı yolladığı için bunu yapabilirdi, neyse bana daha fazla para vermiş olsalardı diyordum, Floransa’ya gidebilecektim. Niyetim buydu ve bunu yapabilmiş olsam bugün burada olmazdım. Evime gidebilsem zararımı telafi edebilirdim, bundan eminim; benim dışımda herkes bunu başardı. Kira sözleşmelerimin yenilenme zamanıydı: topraklarımı kiralayan çiftçileri teker teker ziyaret edip, kontratları üçte bir zararına bile yenileseydim, çok para kazanacaktım. Tekrar ediyorum, benim dışımda herkes bunu yaptı; her zaman iyi niyetimin kurbanı oldum, bunu yaparken amacım işleri bozmak değil, maddi durumumuzu düzlüğe çıkartmaktı. Bunu yapmaya hiç o zamanki kadar ihtiyaç olmamıştı, benim için en kritik zamanlardı… Ama işte nasıl ödüllendirildiğim ortada.<br />
Sana anlatacağıma söz verdiğim ayrıntılara gelirsek… - 19 Ağustos’ta, akşamüzeri, papaz efendi ve Bayan Rousset ile bahçede sakin sakin dolaşıyorduk; küçük koruluktan gelen telaşlı ayak seslerini duyunca ürktüm. Birçok defa kim var orada diye seslendim ama cevap veren olmadı. Sesin geldiği tarafa yürüdüğümde, çakır keyif nöbetçi Sambuc’ü gördüm, endişe ve korku dolu bir havayla beni bir an önce başından savmak istediğinden olmalı, meyhanenin şüpheli adamlarla dolduğunu söyledi. Bayan Rousset, işin aslını öğrenmeye gitti; bir saat kadar sonra geri döndüğünde, bizimle yakınlık kurmakla görevli bu iki casusun söylediklerine kanıp, ipek satıcısı olduklarını söyleyen bu adamların gerçeği söyledikleri konusunda hayatı üzerine bahse gireceğini, kesinlikle korkacak bir durum olmadığını söyledi. Orada sen olsaydın, bu oyuna gelmezdin, çünkü içlerinden biri, senin yanındayken beni tutuklamaya gelen gruptaki adamlardan biriydi. Senin yanımda olmanı istemekte haksız değildim. La Coste kalesinde seninleyken başıma kötü hiçbir şey gelmemişti. Anlatılanlar içimi rahatlatmamıştı, huzursuzdum, hemen aynı gece buradan ayrılıp, piskoposluk meclisi üyesinin yanına sığındım. Bayan Rousset benimle ilgilenmeye devam ediyordu, tüm gelişmelerden haberdar olmam için günde iki kere özel ulak gönderiyordu. Gelişmeler kötüye gittiğinden, Oppède’den ayrılıp bir mil kadar uzakta bulunan bir samanlığa sığındım. Düzelen hiçbir şey yoktu. Apt’ta kimin açıkça konuştuğunu biliyorsun; her şeye rağmen sanki benim dışımda, benden daha kuvvetli bir el beni kaderime doğru itiyordu; insanın kaderinden kaçamayacağı ne kadar da doğru. Yirmi üçü pazar günü öylesine güçlü bir huzursuzluğa düştüm ki, dayanılması zor bu durumda, özgürlüğümün sonunun geldiğini kimse fark etmedi. Piskoposluk kurulu üyesinin yanıma verdiği görevli, durumumdan korkup, koşarak kurul üyesine haber verdi. O da hemen yanıma geldi.<br />
“ – Ama neyiniz var?<br />
- Hiçbir şeyim yok ama buradan gitmek istiyorum.<br />
- Burada rahat değil misiniz?<br />
- Rahatım ama gitmek istiyorum.<br />
- Peki, nereye gitmek istiyorsunuz?<br />
- Evime.<br />
- Siz delirmişsiniz, sizinle birlikte gelmem imkânsız.<br />
- Buna mecbur değilsiniz, yalnız başıma gidebilirim.<br />
- Çok rica ediyorum, iyi düşünün.<br />
- İyice düşündüm, eve gitmek istiyorum.<br />
- İçinde bulunduğunuz tehlikeyi görmezden mi geliyorsunuz? Sizin için yazılanları biliyorsunuz! …<br />
- Tamam, tamam, tüm bunlar hikâye: hiçbir tehlike yok, hadi yola çıkalım.<br />
- Ama hiç olmazsa dört gün bekleyelim (Ne yazık, küçük şeytan kaç gün sabretmem gerektiğini tam olarak söylemişti!).<br />
- Size kalmak istemediğimi söyledim, gitmek istiyorum.”<br />
Sonunda bana eşlik etmeye karar verdi. Eve vardık. Biraz dinlenebileyim diye, ihtiyatsız davrandığımı açıkça yüzüme vurmadı. Ertesi gün, sığınağıma dönmem konusunda baskı yaptı. Ama ben kalmakta ısrar ettim. Yirmi beşinde yazdığınız mektup elime geçmişti. Güvendeydim, yirmi altısında sabah saat dörtte, Gothon, çıplak ve telaşlı bir halde odama daldı (yazlık odadaydım), “Kaçın! ...” diye bağırıyordu. Yataktan nasıl fırladığımı bilmiyorum! Üstümde sadece iç çamaşırlarımla, gidebildiğim yere kadar kaçtım. Buradaki odanın hazırlanması için daha önce emir vermiştim ama bir hazırlık görmeyince, Marchais’nin odasına girdim (o zamandan beri Brun’ün odası deniyor). Kapıyı içeriden kilitledim; bir dakika geçmemişti ki merdivenlerde sesler duydum; bir an bunların beni boğazlamaya gelen hırsızlar olduğunu düşündüm. “Öldürelim! Yakalım! Soyalım!” diye bağırıyorlardı, bir dakika içinde kapı kırıldı ve aynı anda on tane adam üstüme çullandı; kimi göğsüme kılıcını, kimiyse suratıma silahını dayamıştı. O anda Bay Marais(1), bana karşı iğrenç küfürlerini yağdırmaya başladı; beni bağladılar; o andan itibaren Valence’a gidene kadar geçen süre zarfında, bu adamın ne küfürleri ne de bana karşı kötü muamelesi bitmek tükenmek bilmedi. Sana yine ayrıntılardan bahsetmeyeceğim. Sevdiğin adamı aşağıladılar, bense bunları sana anlatacağıma susmayı yeğliyorum. Cavaillon’da bütün şehir, Avignon’da ise hemen hemen üç yüz kişi bizi bekliyordu; orada bana en çok acı veren şey, Saint-Laurent’da başrahibe olan ve şu an ölüm döşeğinde bulunan zavallı teyzemle tamı tamına aynı durumda olmamdı. Kuzenime kurtuluşumla ilgili iltifatlar, tebriklerle dolu bir mektup yazdırıp bana yollamıştı. Ne zafer ama! Belki de bu mektup onun hayatına mal oldu… Senden ona ve Cavaillon’daki teyzeme, durumumu anlatan mektuplar yazmanı rica ediyorum; sen de bana onlar hakkında bilgi verirsin. – İşte canım, bana nasıl muamele edildiğini görüyorsun.<br />
Annenin yazdıklarından hareketle, hapishaneye gideceğime inandığımda, en azından orada güvende olacağımı, rahatlayacağımı düşünmüştüm. Oysa burada önceden sahip olduğum imkânların dörtte birine bile sahip değilim. Hücremi değiştirdiler, beni öyle bir yere koydular ki orada boğulacak gibi oluyorum, hava almayan bir yer, kışın ısınmak için burada ateş yakmam imkânsız. Beni hiç rahat bırakmıyorlar, yapmak istediklerimi engelliyorlar; verdikleri berbat yemekler ve öğünlerin sürekli farklı saatlerde olması midemi ağrıtıyor. Tek kelimeyle, beni işe yaramayan biri gibi fırlatıp atmak istiyorlar. Artık toprağım da yok, zaten varlığımın onlar için ne önemi var ki! Bahtsız kaderimle ilgili onlar da böyle düşünüyor olmalı, artık bana düşen kederden ölmek. Eğer manastıra nakil olmak istersem bunun mümkün olduğunu zaten bana daha önceden söylemiştin. Bunu tüm kalbimle yalvararak istiyorum; eğer sen de istersen, orada hiç olmazsa seni görebilirim, daha iyi beslenirim, ihtiyacım olan birkaç parça eşyayı alırım. Eğer para işe yararsa, benim için buraya ödenen paradan bir kuruş daha fazla istemiyorum, bu parayla sarayda olacağıma istediğim bir hapishanede olsam eminim şu anki durumumdan kat kat daha iyi olur. Senden bu konuda annenden yardım istemeni rica ediyorum. Eğer bunu isterse, eminim yaptırabilir. Ayrıca ben de Bay Le Noir’a rica edeceğim; bunları bir anlık öfkeyle söylemediğimi ispat etmek için de, yazmama izin verilecek her mektupta tekrar tekrar dile getireceğim.<br />
La Coste kalesindeyken bana gönderdiğin bir mektupta, kaçmakla ne kadar iyi ettiğimi, eğer hapse geri dönersem en az bir yıl yatacağımı, sürgüne gideceğimi, hatta bunun üç yıla kadar uzayabileceğini yazmıştın. Mademki ne kadar kalacağım belli, söylediklerinden hangisi? Mademki bu mesele, hakkımda açılan önceki davanın devamı, bunu bana söylemeleri lazım. Israrla bunun bana bildirilmesini istiyorum. Buna karşı çıkacak hiçbir mantık olamaz. Bu korkunç belirsizlik beni öylesine bir kedere sevk ediyor ki hiçbir düşünce beni bu durumdan çıkartamaz. Beni bu durumdan kurtarmanız için sana ve annene yalvarıyorum; sizden istediğim tek teselli şu: bana bu iyiliği bağışlayacak mısınız?<br />
Canım, topraklarımı kaybetmenin bende yarattığı elemi umarım tahmin etmişsindir. Yapmadığım şeylerle suçlandığım korkunç planların sonucunda işte hapisteyim! Toprakların hepsi gerçekten satıldı mı yoksa teminat olarak mı verildiler? Hiç olmazsa bu konuda bilgi ver. İtiraf etmeliyim ki, ilk bu toprakların Bay d’Evry’ye verileceğini duyduğumda, bu işte annenin parmağı olabileceğinden şüphelendim. Zamanında kralın benim aileme emanet ettiği toprakları şimdi kendi sülalesine devretmek istemesi adil değil. Toprakların benim ailemden birine verildiğini duyduğumdan beri, çocuklarım lehine bazı düzenlemeler yapıldığını hissettim. Ama bu durum, bu sefil herife karşı duyduğum nefreti hafifletmiyor. Son yazdığın mektuplardan birinde, bu evin satışıyla ilgili duyduğun sevinci belirtmiştin ama izninle bu adamın tüm bu olayların müsebbibi olan kalpsiz ve duygusuz biri olduğuna inandığımı söylememe izin ver; kendisiyle ilgili duyduğum nefreti ona da yazılı olarak ilettim. Tıpkı akbabalar gibi, zor durumda olan kuzeninin mallarını yağmalamaya cüret ediyor; yaşadığım sürece, o ve yakınları için hep tiksinti duyacağım.<br />
Üstelik mektuplarındaki üstü kapalı kimi cümleler ve annenin ne niyetle gönderdiğini anlamadığım mektubu, - çünkü konu siz olunca hep tahminlerde bulunmak lazım: açık yüreklilik ve net olmak sizin bilmediğiniz erdemler-, beni, annenin benim mallarımla ilgili bir oyun hazırlığında olduğuna inandırdı. Annen, vekâlet ettiğim toprakları benim onayım olmadan satabildiği gibi, topraklarımı da istediği gibi satabileceğini ve her şeyi kendininmiş gibi yönetebileceğini zannetti herhalde. Onun yanlış yapmayacağına inanıyorum, hatta yapacağı her değişiklikte kazananın yine ben olacağımdan da adım gibi eminim: ama yine de şunu iyice aklına soksun ki ben ne La Coste ne Saumane ne de Mazan’ı kaybetmek istemiyorum. Kesinlikle buna karşı çıkıyorum ve daima karşı çıkacağım; eğer bu topraklar birine satılırsa, özgürlüğüme tekrar kavuşur kavuşmaz yapacağım ilk şey, topraklarımı geri almak için, o kişilere karşı dava açmak olacaktır. Bu üç şeyle oyun oynamamasını rica ediyorum, ne bahane uydurursa uydursun, bu toprakları kesinlikle elden çıkartmak istemiyorum. İstiyorsa Arle’ı satsın; vergiler ve bu satışın geliriyle ne isterse yapsın. Ama kalanını ellemesin. Yaparsa, buna daima karşı çıkacağımı bilsin. Sana bundan sonra göndereceğim ilk mektupta, bunları satmak yerine, mevcut durumda kira sözleşmelerinin yenilenmesiyle ilgili neler yapılabileceğini yazacağım. <br />
<br />Anonymousnoreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-275203207686335057.post-38305971922851044782012-10-21T07:04:00.001-07:002012-10-21T07:32:16.960-07:00Kadınlar ve Astroloji<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="http://shop.kafekitap.com/urun/308/kadinlar-ve-astroloji" target="_blank"><img border="0" src="http://shop.kafekitap.com/Content/images/productimages/ProductPage/390KADINLARASTRO3d.jpg" /></a></div>
<br />
<br />
<strong>2. Kadın astrolog ayrımı yetenek ve duyuş anlamında gerçekten var mıdır?</strong><br />
<br />
Astroloji sezgisi denilen şeyin cinsiyetle bir alakası olduğunu düşünmüyorum aslında. Bilgiyi sezgiyle birleştirebilmek kişiye özel bir yetenektir. Ve beyninin iki tarafını eşit kullanan kişiler bunu rahatça başarır. Sezgi dişil yönümüze ait olduğu için kadınların kendiliğinden bu alana kaymasında şaşılacak bir durum da yoktur. Avusturalyalı kadın Astrolog Bernadette Brady, The Eagle and the Lark ( Kartal ve Tarlakuşu) isimli çığır açan kitabında bilgi ve sezginin daima beraber gitmesi gerektiği vurgular..Astrolojide tekniği temsil eden kartal ile sezgiyi temsil eden tarla kuşu benzetmesi bunun için vardır. Kısacası astrologlar harita yorumlamak ve geleceği görmek için ya çok iyi bir kartala ya da çok iyi bir tarla kuşuna ihtiyaç duyarlar. İkisini dengelemek ideal yorumu getirir. <br />
<br />
<strong>3. Kadınların geleceğe dair eğilimleri hem merak hem de bilgi anlamında onların farklı bedensel/zihinsel özelliklerinin mi belirtisidir sizce?</strong><br />
<br />
Yine yukarıdaki konuyu tekrarlamış oluyoruz aslında. Bu cinsel kimlikle ilgili değildir bence Tarihe bakacak olursak birçok antik ve modern bilim adamının ve tabii bilim kadınının aynı zamanda astrolog olduğunu gözleriz. Çünkü astroloji farklı ve göksel bir bakış açısıdır. Deneysel tedavilerin yıllarca teşhis edemediği ruhsal ve fiziksel rahatsızlıklar, astrolojik bakışla kolayca açığa çıkabilir. Ben bunu kendi danışanlarımdan birçoğunda ciddi olarak gözlemledim. Bir tanesi yıllarca tedavi gördüğü halde ağır depresyon yaşayan bir kadındı. Haritada depresyon kaynağı olabilecek çok kötücül bir açı kalıbının varlığını gördüm ve ona küçüklüğünde yaşamış olacağı bir travmayla ilgili sorular sordum. Aslında o açı kalıbı olayın saldırı olabileceğiyle ilgili fikir ve sezgi vermişti bana. Nitekim aile içi ensest ve tecavüz vakasının varlığı ve 10 yıl boyunca psikiyatrik tedavi almasına rağmen bastırılmış bir öfke o gün açığa çıktı. Danışanım o günden bir süre sonra evlendi ve cinsellikle ilgili korkularının bir kısmının üstesinden geldi. Bu şifalandırıcı bir etkiydi. Ama tabii ki biz travma tedavi etmiyoruz, amacımız bilgi vermek ve önümüzdeki yolun engellerini ve geçmişteki kilit noktaları aydınlatmak. Atalardan aldığımız genetik mirasın tanımlanmasına kadar astroloji çok ciddi bir bilgi kaynağıdır..Sadece gelecek yorumu için kullanma eğilimi astrolojinin fal ile karıştırılmasına ve gözden düşmesine yol açıyor maalesef. Çünkü kişiler şimdiye değil daima geleceğe odaklı yaşıyor ..Oysa yarını yaratan bugündür ve bugünün sıkıntısı geçmişle ilgilidir. Önce kaynağı görmek ve hayata holistik bir bakış açısıyla bakmak lazım. <br />
<br />
<strong>4. Geleceği yapmak için hayat boyu uğraşırken, çalışır çabalarken neden onu bir de hiç uğraşmıyormuş gibi önceden bilmek istiyoruz?</strong> <br />
<br />
Bu insanın tembel ve kolaycı yapısına ait bir durum. Kadercilik ve hazırlop gelecek vaatleri insanın içindeki korku ve endişeyi azaltıyor ama bu bilgi değil atmasyonla yapılırsa sadece altyapısız bir vaat olarak havada kalıyor. İnsan yapısı gereği hep iyi şeyler duymaya kötüyü reddetmeye eğilimlidir. Öteki türlü yorumu yapan kişi felaket tellalı olarak adlandırılır.Ancak kehanetin genelde iyilikten çok kötülük içermesi daha kolay bir yaklaşımdır. Korku en güçlü enerjilerden biri olduğundan birini yada bir toplumu korkuya sokup felakete yönlendirmek de çok kolaydır. Bu şekilde değil kişiyi kitleleri bile yönlendirmek mümkündür. Nitekim dünyanın şu andaki hali nasıl yönetildiğimizi gösteriyor. Ancak bilgi karanlığı aydınlatabilir dogmalar veya kurallar değil. Ama bilginin de vicdan ve sevgiyle ve özgür iradeye müdahale edilmeden verilmesi gerekir. Astrolojinin etiği de bunu içerir.. Her şey zaten önceden yazıldıysa biz kukladan yada robottan başka bir şey değiliz demektir. Ancak kadersel bir planın parçası olsak bile bazı şeyleri değiştirmekle yükümlüyüz. Astroloji geçmiş yaşamlara, ruhun yolculuğuna ve atalar genetiğine ışık tutan bir bilgi olduğundan hangi şartlarla dünya üstünde olduğumuzu bilmek ve ona göre hareket etmek şansı bize verilmiştir. Gene de bu da kişinin ruhsal kapasitesiyle ilgilidir. Birçok astrolog arkadaşım astrolojiyi öğrenirken konuyu hatırladıklarını da söyler keza ben de bu bilgiyi hatırladığımı biliyorum mesela. Konu geleceği bilmek değil büyük planı görmek, yetenekleri zamanında kullanmak ve zamanın kalitesini değerlendirmekle ilgilidir kısaca..ç<br />
<br />
DEVAMI<br />
<a href="http://shop.kafekitap.com/urun/308/kadinlar-ve-astroloji">http://shop.kafekitap.com/urun/308/kadinlar-ve-astroloji</a><br />
<br />
Anonymousnoreply@blogger.com1tag:blogger.com,1999:blog-275203207686335057.post-25765086929252993042012-10-04T05:11:00.002-07:002012-10-04T05:15:00.627-07:00"Ağıza giren şey insanı kirletmez, fakat ağızdan çıkan şeydir ki insanı kirletir."<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="http://shop.kafekitap.com/urun/1150/dolu-agiz---triloji" target="_blank"><img border="0" height="400" src="http://shop.kafekitap.com/Content/images/productimages/fullsize/1295da2.jpg" width="316" /></a></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<br /></div>
<strong>Dolu Ağız - triloji</strong> <br />
<br />
Halil Gökhan'ın 1999-2006 arasında yayımlanan DOLU AĞIZ adlı trilojisi, karakterleri aynı, mekan ve atmosferleri farklı bir roman üçlemesi.<br />
İlk roman yazarın aynı zamanda ilk romanı: YEDİNCİ...<br />
Nedim Gürsel'in deyişiyle "sürrealist etkilerde olan özgün bir roman" olan YEDİNCİ ilk yayımlandığında, yeni roman ve romancıların nispeten az olduğu kitap dünyasında okur ve medyalar tarafından çok ilgiyle karşılandı. Trilojiye verilen 5 yıllık arada Türk romanı belirgin derecede yükseliş gösterdi, yeni ve çok okunan yazarlara kavuştu.<br />
2004'te yayımlanan serinin ikinci romanı DOLU AĞIZ, bir önceki romandaki ana karakterin ya karakter olarak ortaya çıktığı bir yapıt. Bu kitabın ana karakteri ise sonraki romanda karşımıza yani karakter olarak çıkıyor...<br />
<br />
***<br />
<br />
<strong>YEDİNCİ</strong><br />
<br />
Halil Gökhan alıştığımız anlamda bir roman yazmamış. Hatta Yedinci'yi bir roman olarak nitelendiremeyiz sanıyorum. Her cümlede bir şair edası, yazdığına kendisi de şaşıran, okurla olduğu kadar kendiyle de alay edebilen bir haşarı çocuk var. Ama ne yaptığını, nereye varmak istediğini bilen bir çocuk. Halil Gökhan'ın, Aragon'un gerçeküstücü döneminde yazdığı anlatılardan, özellikle de Anicet'den etkilendiği, Kafka, Ionesco vb. gibi yazarların izinden gittiği de öne sürülebilir. İroniyi de, bu ustalar gibi, kitabın odağına yerleştirmiş. Yine de bana kalırsa, bu görünür etkilere rağmen özgün bir yolda ilerliyor yazar.<br />
(...)<br />
Edebiyatımızda benzeri olmayan kendine özgü bir kitap Yedinci. Gerçeküstücü anlayıştan kaynaklanan bir üstmetin gibi de okunabilir. Hatta böyle okunması gerekir diye düşünüyorum. NEDİM GÜRSEL<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: left;">
</div>
<strong>DOLU AĞIZ</strong><br />
<br />
İstanbul'da 20. yüzyıl sonları... Karanlık ve loş bir modaevinde, ünlü modacı Leon Ziya'nın kadın misafiri ile baş başa konuşarak geçen on "günah dolu" gün. Leon Ziya Şehzade, anne bağımlısı, kadınlarla - ve erkeklerle de - arası hiç iyi olmamış yetişkin bir erkek. "Kara sinemacı" Alev İpek, ağzı kötülüklerle dolu bir kadın karakter. Ağzıyla işlediği her türlü günahtan kurtulmak için bir gün celladının kapısını çalıyor. Halil Gökhan, ilk romanı Yedinci (1999) ile başladığı başarılı romancılığına Dolu Ağız ile devam ediyor. Moda, tarih, felsefe, kutsallık, psikanaliz ve kriminoloji kavramlarının bir araya geldiği bu "suç-ceza derece "saldırgan" bir tarzla yargılanıyor. Bir kutsal kitapta yazıldığı gibi: "Ağıza giren şey insanı kirletmez, fakat ağızdan çıkan şeydir ki insanı kirletir."<br />
<br />
<strong>YENİ SEVGİLİ</strong><br />
<br />
Yeni Sevgili, bir aşktan öte hayatın romanı… “Eski sevgilinin tadı bir başkadır. Isırılmış bir elmayı ikinci kez dişlediğinizde, elmanın daha önce koparılmış yeri havayla temas eder ve elma hızla içine doğru çürümeye başlar. Bu çürüme daha yumuşak bir tat oluşturur kendi üzerinde. Giderek güzelleşen tat, çürümeye borçludur bu güzelleşmeyi. Eski sevgilide ölmüş olan sevgilinin kendisidir. Bu ölüm onu daha da tatlılaştırır.” Yazar, gazeteci Ali Sabah, aynı işyerinde çalıştığı ve uzaktan âşık olduğu Lale Sakin’i medyanın geçirdiği ekonomik kriz döneminde, beklenmedik bir işten çıkarılma sonucu ansızın kaybeder. Şehrin bunalımlı geceleri, sert ve şiddetli gündüzleri arasında, bitmeyen aşk ateşi içinde onu aramayı sürdürür. Bu sırada rastlantılar sonucu, hayatın yakıcı ve zevkli yanlarını yaşamaya başlar: Yeni kadınlar, işler, kişiler ve hayatlar… Ve bu rastlantılar platonik aşkı arayışının bahanesinin üstünü örtercesine şiddetlenir. Bir süre sonra artık arayışın kendisinden başka Ali Sabah’ı sürükleyen, ayakta tutan bir şey kalmaz. Aşk, arayışın kendisine indirgenmiştir. Lale Sakin artık bir arayış idolünden ibarettir. Kadın ve aşk nesnesi olarak geçerliliğini yitirmiştir neredeyse. Fransız yazar Marguerite Duras’ın 1984’te Goncourt ödülü kazanan ve Jean-Jacques Annaud tarafından sinemaya uyarlanan Sevgili romanından izler, esintiler var Yeni Sevgili’de. Kutsal kitaplar dâhil olmak üzere hiçbir yeni kitabın tek başına ortaya çıkmadığını ileri süren Halil Gökhan Yeni Sevgili’yi yirmili yaşlarında yazar idolü saydığı Duras’a -onun ölümünün onuncu yılında (3 Mart 1996)- bir saygı ve anma vesilesi olarak değerlendiriyor.<span id="goog_1326868096"></span><a href="http://www.blogger.com/"></a><span id="goog_1326868097"></span>Anonymousnoreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-275203207686335057.post-47881589696407864312012-09-28T06:33:00.002-07:002012-09-28T06:34:39.551-07:00Yaşayan Aşk Şiirleri<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="http://shop.kafekitap.com/Content/images/productimages/fullsize/1276yasayanask3D%20min.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="287" src="http://shop.kafekitap.com/Content/images/productimages/fullsize/1276yasayanask3D%20min.jpg" width="320" /></a></div>
<br />
<br />
Abbas Karakaya <br />
<br />
SENİNLE BİR GÜN BİR GÜLE<br />
<br />
gökyüzü benim de şemsiyemdir tanığım olsun<br />
toprakla, ölümlerle, yolculuklarla aynı yaştayım<br />
<br />
güneşle uyanıyorum, geceye de borcum var<br />
kayalıklara tünemiş kartalların kalbiyle aynı yaştayım<br />
ilk yalnızlıklardan aldım, sesim vadilerde şimdi <br />
meğer kendi küllerinden doğuyormuş gökler de <br />
seni haklı çıkarmak için çektirdim bunca yıl fotoğraf<br />
ağaçların oralardan geçtim, konuştum onlarla<br />
gövdeleri tanık, yaprakları da gördü beni<br />
<br />
bunca yıl çektirdimse fotoğraf, -gökyüzü şemsiyemdir tanığım olsun-<br />
yüzünü bana dön diyedir, bunca yıl belki de seni bulmak için<br />
çektirip durdum fotoğraf<br />
<br />
yüreğime en yakın sensin, bunu artık anladım<br />
adınla başlayan, adınla anılan her şeymiş, bunu anladım<br />
yoktur ki zaten ama değil mi aşkta geç kalmak <br />
içimdeki anka aslında senmişsin bunu o gece anladım<br />
<br />
bana seni bulduran bu kalp kayalıklarda dinlenen kartallarla aynı yaştadır <br />
beni sana getiren bu kalp birazdan havalanacak kartallarla aynı yaştadır <br />
beni buralara getiren kalp simurg ile aynı, külleriyle aynı...<br />
gün ışığıyla kardeştir, geceyle akran<br />
<br />
küllerinden doğan gökyüzü ile aynı yaştadır anladım. <br />
<br />
kuyu da havuz da bir kaynaktan alır suyunu <br />
azar azar dolmak seninle bir gün bir güle dönüşüp taşabilmek içindir <br />
<br />
28-29 Haz. 12 Lawrence-KS <br />
<br />
<br />
Arzu Arabacıoğlu<br />
<br />
NİSAN 2011<br />
<br />
Aylar sonra görünce anladım,<br />
Sana hayır dediğim günler için<br />
Ne kadar pişman olduğumu.<br />
Nereden bilebilirdim ki,<br />
Bu kadar özlemiş olacağımı.<br />
O nasıl sarılmak, koklamak saclarımı,<br />
O nasıl dokunuş...<br />
Pamuk oluyorum sana değince<br />
Ve tekrar dikenli çiçeğinin içinde ham pamuk<br />
Sen gidince.<br />
<br />
<br />
Aycan Türk<br />
<br />
SEVİYORUM<br />
<br />
Yankılanırken yalnızlık içimde kulaklarımda çınlıyor sesin<br />
Ellerim buz tutmuş, eskiden sen tutardın ısıtmıyor şu nefesim<br />
Hayalin var içtiğim suyumda sigaramda,<br />
Sensizim bomboş hayatımda<br />
Aşkta her şey mübahmış, hadi durma dön gel artık, <br />
Düşmüyor ismin dudağımda<br />
Seviyorum seni dayanamam yokluğuna<br />
Seviyorum, nolur dön bana<br />
Seviyorum, Aşık!<br />
Zil zurna aşığınım! harcadım gözlerimi yollarda<br />
Seviyorum!<br />
<br />
Ben ve sessiz benliğim kovalıyoruz gölgeleri bu loş ve kasvetli evde<br />
Sesler değilim hiç duyduğum<br />
Sanki delirdiğimi fısıldıyor bir kahin beynimde<br />
Ne yaptın bana söyle, çıldırdım aşkından bak<br />
Aşkta her şey mübahmış, hadi durma dön gel artık<br />
Düşmüyor ismin dudağımda<br />
Gemileri son bir kere yak!<br />
Seviyorum seni dayanamam yokluğuna<br />
Seviyorm, nolur dön bana<br />
Seviyorum, Aşık!<br />
Zil zurna aşığınım! harcadım gençliğimi uğrunda<br />
Seviyorum!Anonymousnoreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-275203207686335057.post-70848085404080158142012-09-28T06:27:00.002-07:002012-09-28T06:35:08.550-07:00Gaip<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="http://shop.kafekitap.com/Content/images/productimages/fullsize/1283gayb%203D%20min.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="320" src="http://shop.kafekitap.com/Content/images/productimages/fullsize/1283gayb%203D%20min.jpg" width="271" /></a></div>
1186 yılında papa III. Urbanus ölüm döşeğinde artık cenneti bulmaları için gönderdiği adamların dönüşlerini görmeyeceğini düşünerek Seher’den aldığı kitabı adamı Pierre Blois’a emanet eder; ona gelip kendisini bulduklarında kitabı ait olduğu kişilere emanet etmesini söyler. Papalık arşivine ise kitabın bir suretinin ve mevcut çevirisinin sanki asıl olan oymuş gibi konulmasını buyurur. <br />
Kitap yıllar içinde unutulacaktır. Ta ki tapınağın rahipleri tarafından bulunana kadar... Bulunan gerçek kitap sırlarıyla birlikte Alessandro di Mariano Filipepi (Botticelli)’ye teslim edilmiştir. <br />
Mario (George’un da yardımıyla) tapınağın büyük üstadı Alessandro di Mariano Filipepi’nin isteğiyle papalık arşivindeki kitabı kopyalamaktadırlar. Ancak bu kitap gerçek değildir; bunu ikisi bilmemektedir. Kopyaladıkları III. Urbanus tarafından oraya konan sahte kitaptır. Ancak kitabı yoklamak için gelen ruhun (Seher) neden olduğu korku nedeniyle sonuçlarını düşünmeden kitabı çalarak oradan uzaklaşır. İkisi birlikte Alessandro’nun yanına giderler. Alessandro onlara elindeki gerçek olan kitaptan söz eder. Bu artık eyleme geçmeleri için bir uyarıdır. Ancak Mario ve George engizisyon rahipleri tarafından öldürülürler. Alessandro ise finans bulmak için kitabı Saksonya Dükü Frederick’e gönderir, yolda kitap Osmanlı atlıları tarafından çalınır ve sultan III. Beyazıt’a hediye edilir. <br />
Alessandro di Mariano Filipepi’den sonra Leonardo da Vinci büyük üstat olur. Ölüm konusunda araştırmalar yapmaktadır. Bu arada bir sanatoryumda ölümü bekleyen Paolo Toscanelli ile görüşmeler yapmaktadır. Yaşlı adam konuşmalarının devamında Leonardo’ya seçildiğini söyler. Bu seçim Leonardo’nun cinler tarafından yazılmış olan yazmaların koruyuculuğu görevi anlamına gelmektedir. Leonardo kayıtlarında belirtilen Kait-Bai için fantastik bir yolculuğa çıkar. Orada cinlerin sultanından konu hakkında bilgi alır. İnsanın yaradılışında ne gibi olayların yaşandığını öğrenir. Kitap korunmak zorundadır. Kitabı kendi ölüm zamanı geldiğinde Fransa kralı François’a bırakır. <br />
Sadrullah bir cami hocasıdır. Suhtelerine bildiklerini öğretmektedir. Aynı zamanda gaip ile bağlantı kurabilmek için tılsımlar yapmaktadır. Sadrullah’ın gaip ile olan ilişkileri sıklaştıkça gerçek ile gerçek dışı yer değiştirmeye başlar. Cinler Lilith’den olmadırlar; Lilith Adem’in ilk karısıdır. Lilith ile Adem arasında yaşananları öğrenir. Kendisine bu arada bir kitap yazdırılmaya başlar. <br />
Evengel, Seher’den sonra kitabın koruyucusu olacaktır. Seher kitabın papalık arşivinde olmadığını öğrenmiştir ve kitaba o an için sahip olan Beyazıt’tan alınmasını düşünmüştür. Evangel bu amaçla yolculuğuna başladığında Reis bey tarafından Ukrayna taraflarında esir alınır ve satılmak üzere İstanbul’a getirilir. Bu Evangel’in yapması gereken yolculuğudur. Evangel’i almak için gelen esir tüccarları kadından korkarak oradan ayrılmaktadırlar. Kadının namı yayılır. Beyazıt rüyalarında bir kadın görmektedir ve tarifini Sadrazam Ali Paşaya yapmıştır. Paşa köle kadın ile padişahın rüyalarındaki kadının benzerliğini hissedip kadının hareme getirilmesini buyurur. <br />
Beyazıt zevk ve sefa içinde yaşarken bir suikast girişimi sonrasında ağır yaralanır. Bunun tanrı tarafından kendisine doğru yola dönmesi için bir uyarı olduğunu düşünür ve kendisini dine verir. Tefekkürlerinde kendisine akıncıları tarafından ele geçirilen kitaba ilgi duymaya başlar. Kitapla birlikte büyük korkuların içine düşer koca sultan. Bu arada bir metin yazmaya başlamıştır. Bu günlerden birisinde Sadrullah gelip sultana kendisine yazdırılan kitabı sunar; iki kitap arasındaki benzerlik dikkat çekicidir. Sadrullah sarayda kendisine verilen odada intihar eder. Bu dönemde Selim’in tahtı ele geçirmek için babasının sultanlığına karşı girişimlerde bulunmaktadır. Onunla savaşır. Ama oğul ısrarcıdır. Evangel saraya, hareme getirilir ve sultana sunulur. Sultan onunla konuşur, o zaman içinde bulunduğu durumu fark eder ve oğlunun ısrarlarına karşı durmak tahtı ona teslim eder. Dimetoka’da dinlenmek niyetindedir ama oğlu tarafından zehirlenilir. <br />
Bu üç ruh (Leonardo, Sadrullah ve Beyazıt) cennetin peşine giden ve orada ölen üç ruhtur. Yeniden doğmuşlardır ve hepsi ölümlerinden sonra Arafat’ta birleşirler. Orada dördüncü ruh kendilerine katılacaktır. <br />
<br />
<span style="font-size: x-small;"></span><br />
<span style="font-size: x-small;">Gaip</span><br />
<div class="ppageauthorname">
<h2 style="margin: 0px;">
<div>
<a href="http://www.blogger.com/yazar/6/muammer_yuksel"><span style="font-size: x-small;">Muammer Yüksel</span></a></div>
<div>
<span style="font-size: x-small;">442 sayfa</span></div>
<div class="authoremail">
<span style="font-size: x-small;"> </span></div>
</h2>
</div>
Anonymousnoreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-275203207686335057.post-14747203533461041162012-09-27T14:01:00.000-07:002012-09-27T14:03:14.595-07:00Futbol sadece bir oyun! Ve kadınlar her zaman iyi 'oyun' oynar!<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="http://shop.kafekitap.com/Content/images/productimages/fullsize/128722%203D%20min.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="320" src="http://shop.kafekitap.com/Content/images/productimages/fullsize/128722%203D%20min.jpg" width="237" /></a></div>
<br />
Futbol, kuralları standart şekilde belirlenmiş bir spor, evet! Ama bunun bir adım ötesine gidersek, futbolu bir 'oyun' olarak tanımlamak da mümkün. Sahada karşılık iki grubunun bir topun etrafında, iki kaleyi kullanarak birbirlerine 'gol atma' oyunu... Üstelik tarihi geçmişi M.Ö. Asya Hun Devleti'ne kadar uzanıyor. Bununla birlikte Homeros da Odysseia'da top oyunlarından bahseder ki futbolun takma isimleri arasında The beautiful game de var :)<br />
Dünya üzerinde çok büyük bir sektöre dönüşmüş olan futbol, bu güne kadar ağırlıklı olarak 'erkek' oyunu olarak kabul ediliyor. Peki neden? Bunun nedeni aslında çok basit! Hiç bir kadın -ya da çoğu- bir topun arkasında 90 dakika koşmaz çünkü bunu çok da akıllıca bulmaz... Evet, kadınlar çok daha zor sporları yapıyor ve başarılı da oluyorlar.<br />
Ancak besbelli ki topun arkasında 90 dakika koşmak pek de zevkli değil. Şurası bir gerçek ki kadın tutku duymadığı hiçbir şeyin peşinden koşmaz... Fakat yine de Türk toplumu düşünüldüğünde doğuştan varolan kadın özgürlüğüne, toplumun verdiği biçim, Türkiye'de futbolun sadece erkek 'sporu' olmasını yoğun bir şekilde desteklemiştir. Bugün de farklı değil bu! Kız çocukları da 'kadın' olmanın bilinci ile büyütülmüyor mu? Hangi aile, kızının ciddi bir ataerkil sporu olan futbolla ilgilenmesine izin verir! Pek fazla olmasa gerek...<br />
Genç bir kız ergenlik dönemininde de 'futbol'u bilinçli olarak seçip, oynamak için istek dahi gösterse sanırım Türkiye'de böyle bir alt zemin çok da oluşmuş değil... Bu tabii daha çok futbol otoritelerini ilgilendiriyor.<br />
<br />
Daha da ötesinde, kadının her şekilde -kocası, sevgilisi ya da oğlu aracılığıyla yaşamına giren futboldan zevk alması mümkün mü?<br />
Bugünlerde futbol maçlarını izleyen kadınlarımızı da görüyoruz. Elbette kadın olarak bu tür sosyal ortamlarda bulunulmalı... Fakat şurası çok ilginç ki, kadının bu ortamı yumuşatması gerekirken, ortam kadını sertleştiriyor! Saha kenarında futbol izleyen kadın da adeta erkekleşiyor ve ciddi ciddi hakeme ve futbolcuya küfrediyor. Bu durumda futbolun vahşi cazibesinin kadını da baştan çıkarttığını söylemek sanırım yanlış olmaz!<br />
<br />
Bu durumda ben şöyle düşünüyorum: Acaba futbol maçları küfür etmeden izlenebilir mi? Açıkçası bir futbol karşılaşmasını izleme deneyimim hiç olmadığı için bu soruya cevap vermem çok zor. Fakat benim evimde futbol izlendiğinde, önce futbol izlenen odanın kapısını, sonra da kendi çalışma odamın kapısını kapatıyorum. Çünkü kardeşimin ses tonu 90 dakika boyunca ilginç söylemlerle yüksek bir performans gösteriyor...<br />
<br />
Futbol sadece bir oyun! Kadın ya da erkek futbolun bir 'oyun' olduğunun bilincinde olursa, 90 dakika sadece sahada kalacaktır.<br />
Fakat bir başka gerçek daha var: Futbol büyük bir endüstri ve giderek kadınları da ele geçiriyor.<br />
<br />Anonymousnoreply@blogger.com1tag:blogger.com,1999:blog-275203207686335057.post-62178598342424277652012-09-13T12:53:00.001-07:002012-09-28T05:44:20.538-07:00Stadyum<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="http://shop.kafekitap.com/Content/images/productimages/fullsize/128722%203D%20min.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="320" src="http://shop.kafekitap.com/Content/images/productimages/fullsize/128722%203D%20min.jpg" width="237" /></a></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="http://shop.kafekitap.com/kitap/288/futbol-aksamlarinin-yalniz-kadinlarina-22-oyku" target="_blank"></a><br /></div>
Onu ilk kez gördüğüm stadyumun yerinde şimdi yeller ve kuzey rüzgârları esiyor.<br />
Şehrin en işlek semtleri içinde kalan stadyumum adını söylersem herkes bir anda günahlarımı öğrenme şansına erişecek ki bunu istemiyorum.<br />
Çıplak bir başıma çaresiz kaldığım rüyalarımın kabusa dönüştüğü gecelerden birinde, çırılçıplak stadyumun giriş kapısını arıyordum.<br />
Bir başkasında ben stadyumun en yüksek yerinden bilet kalmadığı için içeri giremeyen topluluğun içinde kalan ona bakıyordum ve gene çıplaktım. Arkamı dönmem gerekiyordu tribün kalabalığına, onu görmeli ve bana bakmasını sağlamalıydım, ama yapamıyordum.<br />
İç çamaşırlarımı kat kat giyinmiştim maça girerken. Onları çıkarıp birbirine ekleyerek ona indirecek ve yukarı yanıma çekecektim.<br />
İç çamaşırlarımın birbirine dolanmaları, çözülmemeleri, maçın başlama düdüğünün sürekli çalması, maçın nedense bir türlü başlayamaması bana ecel terleri döktüren nedenlerdendi.<br />
Oysa onunla olmalıydım bu sefer. İlk kez isteyerek buraya onun için gelmiştim, ama o yoktu. Televizyonlarda maç izlerken kadınlı erkekli sevgili sarmaş dolaş seyircileri görür hep imrenirdim ve hayatımda hiç maça gitmemiştim. Bu yüzden olsa gerek stadyumlar bana hep mabed gibi gelirdi ve ben o mabedin dinine mensup değildim. Rüyalarım dışında girmem yasaktı. Orası erkeklerin dinine özgü ve aitti.<br />
Stadyumun yerinde şimdi büyük bir alışveriş merkezi duruyor dersem, kim anlar acaba... Stad taşındı elbette, ama rüyalarımdan taşınmadı.<br />
Onu unutamıyorum ve nerdeyse her gece aynı maçı görüyorum. Hiçbir yüzü hatırlamıyorum. Kimse o maçlara gitmemiş gibi. Bense hala stad dışına bakıp onu arıyorum.<br />
Yine de rüya olduğuna hala inandığım, ama şehirde hemen hemen herkesin her şeyin, gazetelerin ve ekranların tersine tanık olduğu sahnenin mimarı benim.<br />
Benim.<br />
O maçta, sahaya atlayıp, sonunda onun beni görmesini sağlamak için sahanın ortasına kadar koşan çırılçıplak kadın.<br />
<br />
YELDA KOŞAN<br />
<br />Anonymousnoreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-275203207686335057.post-64307922488992150312012-09-11T17:57:00.001-07:002012-09-11T17:57:09.714-07:00<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="http://shop.kafekitap.com/Content/images/productimages/ProductPage/1000101sufi%203d%20min.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="http://shop.kafekitap.com/Content/images/productimages/ProductPage/1000101sufi%203d%20min.jpg" /></a></div>
<strong>Bilge kadının taşı</strong><br />
<strong></strong><br />
Dağlarda seyahat eden bilge bir kadın, bir dere kenarında değerli bir taş bulmuştu. Ertesi gün kadın başka bir gezginle karşılaştı. Adamın karnı çok açtı. Bilge kadından yiyecek bir şeyler istedi.<br />Kadın ona bir şeyler vermek için çantasını açtı-ğında değerli taşı gören adam, kadından onu da kendisine vermesini rica etti. Tereddütsüz:<br />“Olur” dedi kadın.<br />Aç gezgin, talihin nihayet kendisine yaver gitti-ğini düşünerek, sevinç içinde ayrıldı oradan. Ancak, birkaç gün sonra o civarlara geri geldi ve bilge kadını bularak, taşı kendisine iade etti.<br />“Bana verdiğin taşın ne kadar değerli olduğunun farkındayım” dedi adam. “Ama düşündüm ki, sen de bu taştan daha değerli bir şey var. Bu mücevheri verebilmeni mümkün kılan şeyi bana verir misin?<br />
<br /><strong>Yaşlı adam ve çocuklar</strong><br />
<strong></strong><br />
Yaşlı bir adam emekliye ayrılır ve kendine bir lisenin yanında küçük bir ev alır. Emekliliğinin ilk bir kaç haftasını huzur içinde geçirir ama sonra ders yılı başlar.<br />Okulların açıldığı ilk gün, dersten çıkan öğren-ciler yollarının üzerindeki her çöp bidonunu tekmelerler, bağırıp, çağırarak...<br />Bu çekilmez gürültü günler sürer ve yaşlı adam bir önlem almaya karar verir.<br />Ertesi gün, çocuklar gürültüyle evine doğru yak-laşırken, kapısının önüne çıkar, onları durdurur ve “Çok tatlı çocuklarsınız, çok da eğleniyorsu-nuz. Bu neşenizi sürdürmenizi istiyorum sizden. Ben de sizlerin yaşındayken aynı şekilde gürül-tüler çıkarmaktan hoşlanırdım, bana gençliğimi hatırlatıyorsunuz. Eğer her gün buradan geçer ve gürültü yaparsanız size her gün 1 dolar vere-ceğim” der.<br />Bu teklif çocukların çok hoşuna gider ve gürül-tüyü sürdürürler. Birkaç gün sonra yaşlı adam yine çocukların önüne çıkar ve onlara şöyle der, “Çocuklar enflasyon beni de etkilemeye başladı, bundan böyle size sadece 50 sent verebilirim.” Çocuklar pek hoşlanmazlar ama yine devam ederler gürültüye. Aradan bir kaç gün daha ge-çer ve yaşlı adam yine karşılar onları.<br />“Bakın” der, “Henüz maaşımı alamadım bu yüzden size günde ancak 25 sent verebilirim, tamam mı?”<br />“Olanaksız bayım” der içlerinden biri, “Günde 25 sent için bu işi yapacağımızı sanıyorsanız yanılıyorsunuz. Biz işi bırakıyoruz.”<br />
<br /><strong>Ya bardak olacaksın ya da göl</strong><br />
<br />
Ustaların çıraklarına sadece edindikleri mesleği, zanaatı değil hayatı da öğrettikleri, en geniş ve<br />gerçek anlamıyla öğretmen oldukları dönemde Hintli bir ahşap ustası yaşıyordu.<br />Bu ustanın çırağı büyüdü, ahşap islemeyi ve hayatı öğrendi, kendi işini kurup başlattı.<br />Bir süre sonra dostlarından biri oğlunu getirdi, ustadan onu yanına çırak almasını istedi.<br />Fakat bu çırak sürekli yakınıp duran, her şeye bozulan bir çocuk çıktı.<br />Ustaların çıraklarına sadece edindikleri mesleği, zanaatı değil hayatı da öğrettikleri, en geniş ve<br />gerçek anlamıyla öğretmen oldukları dönemde Hintli bir ahşap ustası yasıyordu.<br />Bu ustanın çırağı büyüdü, ahşap islemeyi ve hayatı öğrendi, kendi işini kurup başlattı.<br />Bir süre sonra dostlarından biri oğlunu getirdi, ustadan onu yanına çırak almasını istedi.<br />Fakat bu çırak sürekli yakınıp duran, her şeye bozulan bir çocuk çıktı.<br />Tahta getirmeye gidiyor, döndüğünde ellerine kıymık battığından uzun uzun<br />yakınıyordu. Bir iş teslim etmeye gidiyor, dön-düğünde yoldan, sıcaktan,<br />müşterinin tavrından yakınıyordu.<br />Usta çocuğa bir şeyler anlatmaya çalışıyordu ama sözlerinin hiçbir etkisi olmuyordu.<br />Bir gün usta çırağını köye tuz almaya gönderdi.<br />Çırak ustasının söylediği gibi, tuzu alıp döndü. Usta bir bardak su getirmesini söyledi. Çırak bir bardak suyu getirdi.<br />Usta, ''şimdi o tuzu suyun içine at'' dedi. Çırak ustasının söylediğini yaptı.<br />Sonra usta 'şimdi o suyu iç' dedi. Çırak suyu içti ve tabii ki içer içmez de tükürdü. Öfkeyle usta-sına bakarken, usta 'Nasıldı tadı' diye sordu.<br />Çırak nefretle, 'çok acı' dedi.<br />Usta çocuğa 'Tuzu yanına al gel, gidiyoruz' dedi. Çırak ustasının peşine takıldı. Bir süre sonra civardaki gölün kıyısına geldiler.<br />Usta çırağa 'Bütün tuzu göle dök' dedi. Çırak söyleneni yaptı.<br />Usta 'Şimdi gölün suyundan iç' dedi. Çırak içti.<br />'Suyun tadı nasıldı' diye sordu usta. Çırak, 'çok güzeldi' dedi.<br />'Peki tuzun acısını hissettin mi' diye sordu bu kez de <br />çırak '' dedi.<br />Usta çırağı karsısına oturtup anlattı:<br />'Hayattaki bütün olumsuzluklar işte bu bir avuç tuz gibidir. Eğer sen küçük bir bardak su isen, nasıl tuzun bütün acısını tattıysan, hayatın bütün olumsuzluklarından da öyle etkilenirsin.<br />Eğer sen kişiliğinle ve gönlünle bu önümüzdeki göl gibi isen, hayatta karşılaşabileceğin bütün olumsuzluklar seni, o bir avuç tuz gölün suyunu nasıl etkilediyse öyle etkiler, bir bardak suda tattığın acıyı vermez sana.<br />Seçim senindir:<br />Ya bardak olacaksın ya da göl...<br />
<br />
<a href="http://shop.kafekitap.com/kitap/527/101-sufi-oyku" target="_blank">101 Sufi Öykü</a>Anonymousnoreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-275203207686335057.post-64420467722166901072012-09-10T11:47:00.003-07:002012-09-10T12:51:40.464-07:00Hayal Kırıklığı<div class="separator" style="clear: both; text-align: right;">
<a href="http://shop.kafekitap.com/yazar/16/emine_ebru" target="_blank"><img border="0" height="176" src="http://4.bp.blogspot.com/-dom8KpyS3Cc/UE41Il5vTbI/AAAAAAAAAFg/1_berBFXIIc/s400/100_5919aaaa.jpg" width="400" /></a></div>
<br />
Hayatımın yirmi sekiz yılını yaşayıp bitirdiğimde öğrendiğim şeylerden biri de seçeneklerin sonsuz olduğuydu. Seçme şansı verilmiş her birimize ve sonuçlarıyla kendimiz başa çıkıyoruz. <br />Ruhumun nelere dayanabileceğini, içimi cız eden şeyleri, duygularımın derinliklerine inen dokunaklı anları, aklımın kıyılarında dolaşan ihtiras, tutku, utanç izleri, hayatın karmaşık döngüsü ve hayal gücümü sonuna kadar zorlayan hikayelerin en sıra dışı halleri, en sürükleyici tatları aldığım dönemde rastladım ona.. <br />Ayaklarımın üzerine basan, güvenli, dişi mi dişi, az kaçık, çok ukala tavırlarıma hayran kaldığını belli etmekten hiç çekinmedi. <br />Herkes gibiydi ilk bakışta, bir geçmişi, şu anı ve gelecekle ilgili umutları olmalıydı. Endamı ben buradayım der gibiydi. Keskin bakan gözleri içime işlemişti ve içime işleyen tek şey gözleri olmadı. Tanışmamızla sevişmemiz arasında geçen zaman dilimi olabildiğince azdı. <br />O gece ayrıldık isimlerimizi bile sormadan. Bir tatlı esinti gibi geçmişti üzerimden. Aklımda kalan ise bir ömür boyu unutulmayacak şeylerdendi. <br />Hayat devam ediyordu, ışıltılı geceler, eğlenceli tatiller, huzur dolu sohbetler, köpek gibi çalışmak, trafik, sıcak… <br />Tanımadığım, bilmediğim ama yüreğimde özlediğim o adam aklıma gelmesin diye kaç tanesiyle çıktığımı, kaçını öptüğümü bilmiyordum. Bildiğim tek şey geceleri yastığa başımı koyduğumda içimden gelen mırıltıların her geçen gün arttığıydı: <br />- Ne olur ruhum, gel artık... Öyle hasretim ki sana, rüyama bile gelsen avunucam’ <br />Sabah oluyor hep bir şeylere, bir yerlere koşup dururken buluyorum kendimi. Bu koşunun sonsuza kadar süreceği düşüncesi ise kemiriyor içimi. Bir tek şey olabilir diyorum benim koşumu durduracak, aşk’ın şefkatli kolları... Eğer bulamazsam koşup duracağım. <br />Ne sıcak bir gündü. Yolda gördüğüm arkadaşımla beraber soğuk bir şeyler içmek için girmiştik oraya. Tek başına oturuyordu, hüzünlü, dalgın.. beni görünce başını önüne eğerek verdiği ufak bir selamla yetindi. Cesaret edemedim yanına gitmeye, cesaret edemedim aylardır onu düşündüğümü söylemeyi, yanımdaki arkadaşım yerin dibine girsin istedim. Korktum yanlış anlamasından. Saçma sapandım, düşündüğüm şeylere kendim de inanamadım. Boş ve ruhsuz görünüyordu onun haricindeki herkes. O ise kalemle bir şeyler karalıyordu. Elindeki kağıdı katladı, ayağa kalktı, bize doğru yürüdü, kağıdı bana uzattı ve fütursuzca çekip gitti. <br />Kâğıdı açıp okuduğumda aynen şöyle yazıyordu: <br />‘Beni başka tenlerin terinde arama ey sevgili, ben aldığın nefesteyim..’ <br />Delice koştum arkasından durdurdum onu soluk soluğa, tam konuşacakken parmaklarıyla dudaklarımı kapatarak ‘gel’ dedi.. <br />Gel!.. <br />Sorgusuz sualsiz gidecektim, atla uçurumdan dese atlayacaktım, huzurluydum nereye gittiğimi bilmediğim halde. <br />Elimden tuttu, içime güneş doğdu sanki, öylece bakıyor gülümsüyordu. Küçük bir müzik kutusundan gelen ses gibi rahatlatıyordu içimi.<br />Hayat ne çok vaktimi almıştı şimdiye kadar, böyle duyguları ilk kez yaşatıyordu bana, biri geldi geçti, biri güldürdü, biri gurur duydu, diğeri alkışladı, biri canımı yaktı, biri anlattı anlattı, ama hiçbirisi şu andaki kadar iyi hissettirmedi. <br />Deniz kenarındaydık, hem yürüyor hem konuşuyorduk, uzun uzun bahsetti kendinden, yaşadıklarından, geçmişinden hayallerine kadar.. bir kelimesini bile kaçırmamaya çalışıyordum. Enterasandı anlattıkları, bir ara gözlerimi kapatarak yaşadım hayatını.. bir film şeridi gibi geçti gözümün önünden. Tek tek her saniyesini hatırlarcasına tüylerim diken dikendi. Gerçek mi diye dehşete düştüm. <br />Hayat işte.. ve çılgıncasına akıp giden zaman, bütün yaşanan çelişkiler, kuralları yıkmak isteyen duygular, hissettiğimiz farklı heyecanlar.. <br />Seviyordum onu, hem de çookk...<br />Günlerimiz beraber geçmeye başlamıştı. Çoğu gecelerde ise şehvetin doruklarına çıkıyorduk. Yorgun bedenlerimiz birbirinde huzur buluyor, terli, ıslak birleşmelerin ardından kenetlenip uyuyakalıyorduk. <br />Sıcak bir gecede gözümü açtığımda yanımda olmadığını gördüm ve mutfağımdan fısıltılar duydum. Hemen kalkıp baktığımda elinde bıçakla öylece duruyordu. <br />Korkuyla sordum: <br />- Neler oluyor? <br />- O buradaydı, dedi. <br />- Kim? <br />- Beni öldürmek istedi, o kadın buradaydı, teh-likeli, korkarım sana da zarar verecek ama ben korurum seni, merak etme ne olur; diyerek yanıma yaklaştı elinde bıçakla, iyice dehşete düşmüştüm. <br />- Burada kimse yok! dedim. <br />- Az önce buradaydı, sen gelince gitti, dedi. <br />Neden görmemiş, duymamıştım, garip geldi, yalan söylediğini düşündüm. Acaba bana mı zarar verecekti, korku doluydum. Yaklaşıp sarılmak istediğinde kendimi geri çekecek kadar ürkmüştüm. <br />O geceden sonra bana anlattıklarını tek tek düşünüyor ve bazı şeylerin imkansız olabileceğini daha iyi anlıyordum. Hakkında söyledikleri sanki bir hayalden ibaretti. Geçmişi uydurulmuş şeylerden oluşuyor gibiydi. Ama davranışlarında herhangi bir gariplik yoktu bu zamana kadar. <br />Akşam yemeği için sözleşmiştik. Ona sorularım olacaktı. Kahkahalarla başlamıştı sohbetimiz. İltifatlar ediyor, çok neşeli görünüyordu. Ama birdenbire bu hayattan kurtulmak istediğini söyledi. Bunu beraber yapmalıyız dedi. <br />Dünyanın ne güven duymaya, ne değer vermeye, ne yaşamaya uygun olduğunu, sevgimizi, aşkımızı, şefkat, özlem ve hüzünlerimizi bu şeytanlara yem olarak vermememiz gerektiğini, sevdiklerimizin bizden alınıp götürülmesine karşı çıkmamızı, bizim güçlü olduğumuzu, bu dünyaya yenilmememizi, merhametsiz, saygısız, akılsız insanlarla aynı ortamlarda kalmamamızı anlatıp duruyordu. Ve tüm bunları yaparken yanında olup olmayacağımı soruyordu. <br />Anlayamıyordum artık onu, konuyu değiştirerek gördüğü o tehlikeli kadını sordum. Bize nasıl zarar verebilir dedim. Hiç cevaplamadı. Geceyi onun evinde geçirdik. Uyandığımda yanımda değildi. Küçük bir not buldum yanı başımda: <br />Sevgilim, bu sabah seni uyandırmaya kıyamadım. Aceleyle çıkmam gerekti. Dün gece sen kollarımda mışıl mışıl uyurken düşündüm de sahip olduğum en güzel varlıksın. Seni kendi cehennemime çekemem. Davamı sen olmadan sürdüreceğim. Ne zaman kendimi mutlu hissetsem bir terslik çıkardı. Şimdi de öyle hissediyorum. Ama korkmuyorum bundan, oysaki daha önceleri ödüm patlardı. Hayatımdaki varlığından, bana yaşattığın bu mutluluktan dolayı minnettarım. Uyandırmaya kıyamadığımdan o güzel yüzünü öpemeden gidiyorum. Hoşça kal ‘aşk’ .. <br />Bıraktığı notu okurken yüzümü bir gülümseme almış ama içim içimi yiyecek kadar da rahatsız olmuştum. Bir veda mı başlangıç mı olduğunu anlamadım. Ama yüreğimi iyi ile doldurarak kalktım yataktan. Toparlanıp evime gittim, oradan da işe koşturdum. Akşama kadar ne aradı ne de aradığımda cevapladı. <br />İş çıkışında soluğu onun evinde aldım. Sevgilim ıslak saçlarıyla banyodan yeni çıkmış haliyle açtı kapıyı, içeriden mis gibi kekikli et yemeği kokusu geliyordu. Kapıyı ardına kadar iterek beni içeri çekti ve dudaklarıma minik bir öpücük kondurdu. Onun bu git gel lerine yetişemiyordum. Sabah bıraktığı veda mektubu gibi nottan sonra tüm gün ona ulaşamamam içimi hüzne boğmuştu, ama şimdi hiçbir şey yokmuş gibi karşılıyordu beni. <br />Yaptığı o güzel yemeği beraberce yedik sonra film izlemeye koyulmuştuk ki içimi kemiren o kadını tekrar sordum. Bir rüya yada halüsinasyon görmüş olabileceğini söyledim. <br />Hiç beklemediğim bir tepkiydi bu seferki; birden ayağa kalkıp yüksek sesle konuşmaya başladı. Hatta bağırıyordu. Sakin olması için yaklaştım ama beni iterek asabi hareketler sergilemeye başladı. Öylece kalakalmıştım. Eve gitmek istediğimi söyleyerek kapıya yöneldiğimde ise kolumdan tutarak kendine çekti. Direndiğimde kolumu daha da acıtıyordu. Bir şekilde kurtularak kaçtım ondan. İnce ayaklı küçük bir masa vardı odada. Hızla masanın üzerine vurdu, paramparça oldu masa. <br />Ben ise koltuğun köşesinde oturmuş, başımı dizlerimin arasına toplamış titreyerek izliyordum onu. Öylesine zavallı göründüğümü düşündüm ki yanaklarım gözyaşlarımla ıslandığı zaman.. <br />Bana baktığında sinir şokundan biraz da olsa toparlanmış gibiydi. Dayanamamış olmalı ki yanıma yaklaştı, elini ıslanmış yüzümde gezdirdi, sımsıkı sarıldım ona, hıçkırıklarım boğazımda kalıyordu boğulurcasına. Sabaha kadar bırakmadan sardık birbirimizi. <br />Ne çok seviyordum onu.. <br />Sabah olduğunda, arkamdan yanaşıp belime sarıldığında, kulağımın altından boynuma doğru bir öpücük kondurduğunda, ılık nefesini hissettiğimde her şeyi çoktan unutmuştum. <br />Günlerimiz böyle sevgiyle, aşkla devam ediyordu. Zaman geçtikçe gariplikler listesi uzuyordu. Ben sevgilimin ilaç içtiğini fark edene kadar da iniş çıkışlarla sürdürmüştük ilişkimizi. Merakım özel eşyalarını karıştıracak kadar ayyuka çıkmıştı. Kullandığı ilaçların şizofreni tedavisi için olduğunu öğrendiğimde ise şaşkınlıkla ve üzüntüyle boğazıma bir şeyler düğümlenip öylece kalmıştım. Şimdi pek çok şey yerine oturuyordu. Olmayan şeyleri görüp duyması, koku alması, kendini bu dünyadan soyutlayıp, görmek istediği, yaşamak istediği hayatların içinde bulması.. <br />Sevdiğim adam hastaydı ve bana her zamankinden çok daha fazla ihtiyacı vardı. <br />Bir akşam yemeğe davet ettim, sevdiği yiyeceklerden yaptım. Toplu saçlarımı, makyajsız yüzümü ve kısa elbiselerimi çok severdi. Özenle hazırlandım. <br />Kapıda beliren upuzun endamına, derin bakan gözlerine bir kez daha aşık oldum. <br />Yemekten sonra, sakin ve yumuşak bir ses tonuyla hastalığını öğrendiğimi, bunu atlatmak için ne gerekiyorsa yapacağımı, onun yanında olup beraberce çözebileceğimizi ve onu ne kadar çok sevdiğimi söyledim. <br />
Hiç konuşmadan dinledi önce ama sonra birdenbire ayağa kalkıp bağırmaya başladı.. <br />- Yazıklar olsun.. nasıl yaparsın bunu, ne hakla, nasıl burnunu sokarsın işlerime, neden özel hayatıma karıştın? <br />Gerçekten deliye dönmüştü. Şizofren olduğunu öğrenmemin verdiği utanç mıydı yoksa geçirdiği nöbetlerden biri miydi? <br />Sakin olması için yalvardım, yaklaşmaya çalıştıkça sürekli itiyordu beni. Birden cama döndü..şehre tepeden bakan geniş penceremin önündeydi. Yağmurdan dolayı sürekli şişip de zorlukla açılan pervaz bir anda açılıverdi. Pencerenin üzerinden aşağı bile bakmadan kendini boşluğa bıraktı gözlerimin önünde.. <br />Telaşla aşağıya indiğimde yüzüstü, bir kolu bedeninin altında, diğer kolu kıvrılmış şekilde öylece yatıyordu yerde. Yüzünün yere değen kısmı tanınmayacak haldeydi. Bir anda bir sürü insan doldu çevremize. Ne bir ses duyabiliyordum ne bir şey hissedebiliyordum. Tamamen boşluk kaplamıştı içimi. Hatırladığım tek şey kollarımı onun cansız bedeninden zor ayırdıklarıydı. <br />Artık tüm yaşananlar uzaklarda kalan acı dolu hatıralar gibiydi. Şimdi yerinde koskoca bir boşluk bıraktı. Öyle garipti ki bu, yerini hiçbir şey dolduramıyordu. Ve yıllar geçse de hep bu şekilde olacak gibiydi. <br />Hayat, hayal kırıklığıyla doluydu. <br />Sevdiğim adam kollarımda ölmüşken benim yaşamak için ne sebebim vardı ki!<br />
<br />
<br />
<br />
<strong><span style="color: #444444;">EMİNE EBRU</span></strong><br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: right;">
<a href="http://shop.kafekitap.com/kitap/275/hayal-kirikligi" target="_blank"><img border="0" src="http://shop.kafekitap.com/Content/images/productimages/ProductPage/994hayal%20k3d%20min.jpg" /></a></div>
<a href="http://shop.kafekitap.com/kitap/275/hayal-kirikligi" target="_blank"></a><br />
<a href="http://shop.kafekitap.com/kitap/275/hayal-kirikligi" target="_blank"><div style="text-align: left;">
</div>
</a><br />
<br />Anonymousnoreply@blogger.com1tag:blogger.com,1999:blog-275203207686335057.post-17291568200386917572012-09-08T04:12:00.002-07:002012-10-21T07:06:41.867-07:00İstanbul Yüzleri nasıl ortaya çıktı?<div class="separator" style="clear: both; text-align: left;">
<a href="http://shop.kafekitap.com/Content/images/productimages/fullsize/1274istanbulyuzleri%203d%20min.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="287" src="http://shop.kafekitap.com/Content/images/productimages/fullsize/1274istanbulyuzleri%203d%20min.jpg" width="320" /></a></div>
<a href="http://shop.kafekitap.com/Content/images/productimages/fullsize/1274istanbulyuzleri%203d%20min.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"></a><br />
<a href="http://shop.kafekitap.com/Content/images/productimages/fullsize/1274istanbulyuzleri%203d%20min.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"></a><br />
<a href="http://shop.kafekitap.com/Content/images/productimages/fullsize/1274istanbulyuzleri%203d%20min.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><div style="text-align: left;">
</div>
</a><br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: left;">
Ayşe Tatlıcı'nın bir İstanbul'u var... İki yakası bir araya gelmeyen bu şehirde o, birbirinden hayli uzak yüzleri yakınlaştırmak için kaleminin odak ayarını en özele almış durumda. </div>
<strong></strong><br />
<strong>-İstanbul Yüzleri nasıl ortaya çıktı?</strong><br />
İstanbul'un yüzleri çalıştığım yerlerde yaptığım görüştüğüm insanların gerçek öyküleri sayesinde ortaya çıktı. Çocukluğumdan itibaren hikâyelere oldukça meraklıydım. İnsanları dinlemekten büyük keyif alırdım hala da alırım. Mesleğim dolayısı ile yine bu alanda işler yapmayı seçtim. Herkesin içinde farklı bir İstanbul’u vardır. Yaşanmışlıkları, anıları ve tarihiyle şehir, onu yaşayanların hayatlarında derin izler bırakır. İstanbul, herkes için farklı bir anlam taşır o yüzden. İstanbul’un Yüzleri de o şehri yaşamış ve hala yaşamaya devam eden öykülerden oluşuyor. Çok sevdiğim sevgili Halil Gökhan ile çalıştığım dergi ve gazetelerde yapmış olduğum yayınlanmış öyküleri topladık. Her öykü de bir gizem bir hayranlık ve bir şehirde yaşanılan anılarla dolu. O yüzden İstanbul’un Yüzleri sadece bir kitap değil bir insanın belgesidir. <br />
<strong></strong><br />
<strong>-İstanbul'da kaç yüz var... Sayılabilir mi?</strong><br />
İstanbul o silüetinin içine öyle hayatlar öyle yüzler yediriyor ki ustalıkla uzaktan bakan kimse göremez. Ama silüetlerde uzaktan güzel görülür değil mi? Eskiyi korumakla tamamen yıkmak ve yenisini kurmak gibi düşüncelerden sıyrılıp bir türlü sonuca gidilemeyen ve olabilitesinden daha berbat durumda olan fakat hayranı olmakta inat ettiğim şehir İstanbul. Şehr-i harabe ileri gelecekte İstanbul. Milyonlarca hayat milyonlarca anı. Yazdığımız, çizdiğimiz, fotoğrafladığımız insanlara baktığımızda belki sayabileceğiz. Ama çok zor. <br />
<br />
<strong>-Seni en çok etkileyen yüzler neler?</strong><br />
Beni en çok etkileyen yüz istisnasız Koço ve Juanito'nun yüzü olmuştur. İkisinde de yaşamın bütün ayrıntıları yüz çizgilerinde gizliydi. Hikâyeleri de bir o kadar derin ve düşündürücüydü. Juanito, yıllarca Türkiye’de kendinden söz ettirmiş bir sanatçı. Gırtlak kanseri olmasından ötürü sesi ne yazık ki eski delikanlılığında değildi kısık ve yorgundu. İstanbul’da Galata da tanıştığım mekânda çok etkilenmiştim duruşundan. 1968 yılında Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olmak için girişimde bulunmuş, o zamanki başbakan Demirel'e bir türlü ulaşamadığını, vatandaşlık başvurusunun o zamanki yetkililer tarafından "sen eskiden Osmanlı toprağı olan Tunus'da doğmuşsun, zaten Türk sayılırsın" denilerek sürüncemede bırakılmış, böylelikle juanito’nun vatandaşlık isteği bürokratik engellere takıldı. Türkiye'ye gelen ve halen Fransız vatandaşı olan Juanito, Türk vatandaşı olma hayâlini halâ içinde taşıdığını söylemişti. Çok etkilenmiştim. <br />
<br />
<strong>-Fotoğraflarla o yüzleri anlatabilseydin bunlardan birkaç tanesi hangileri olurdu?</strong><br />
Derinliği olanları tercih ederdim sanırım. Özellikle Juanito ve Koço. <br />
<br />
<strong>-Senin yüzünü tarif edebilir misin İstanbul'da?</strong><br />
<strong></strong><br />
Benim yüzüm İstanbul'un Adaları gibi. Geçmişte bir hikayesi olan ama şimdilerde o hikayelerle yaşamak ve hayatına giren yeni insanlarla bir şekilde ayakta durmaya çalışan. Hem sayfiye hem bir liman hem de bir tatil ama gelip geçici değil. Bir hikâyeyi okumakla yada başka bir hikayenin içinde kendini bulmak arasında belirgin bir bezerlik var. Ben kendimi tarif etsem de sen beni bambaşka görürsün. O yüzden bir insanın kendini tarif etmesi bence çok manasız birinin onu görmesi, okuması, onun hikayesinde onu bulması daha anlamlı geliyor bana. <br />
<br />
<strong>-Sonraki projeler kitaplar ve fikirlerin?</strong><br />
Rahmetli Gazeteci üvey babam Reha Mağden’in hayat hikayesini ve aşklarını yazmak istiyorum. Annemle tanışmaları ve yıllara yayılan aşk hikayeleri şimdilerde yaşıtlarım okusa umut verecek bir yazıt olurdu. Onu herkesin okumasını istiyorum, tanımasını, paylaşmasını. Belki bir kitapta onu anlatırsam sanki elime alıp okuduğumda ona bir yerim daha yakın olacakmış gibi geliyor. <br />
<br />
<a href="http://www.aysetatlici.com/">www.aysetatlici.com</a><br />
<br />Anonymousnoreply@blogger.com0